ÇİÇEKÇİ NAMAZGAHI’NDA BİR DAHA DURDUM ...
..Ve bilinmeyen bir zamandan beri namazgah karşısında döner çeviren Dönerci Hasan’ a levhayı sordum ;
-Ula Hasan, bu levhayı buraya ne zaman, kim koydu? Karadenizli Hasan;
-Günaydın! dedi . Ben de Hasan’a ;
-Günaydın da sana Hasan, dedim .
Gerçeği levha gereğinden fazla büyük olduğundan gözümden kaçmıştı.
La havle vela ile levhaya yaklaştım. Üsküdar Belediyesi’nin koyduğu levhada şunlar yazılıydı : “Namazgahlar açık hava ibadet yerleridir. Geçmişte uzun seyahate çıkanların su ve namaz ihtiyaçlarını karşılamaları için vakıfname ile tesis edilmişlerdir. Temiz tutulması gerekir.
Sembolik bir beton parçasına gömülen üzeri Osmanlıca yazılı taşın arka yüzü levhada şu şekilde : “ SAHİB-ÜL HAYRAT MERHUME VELİYYE AYŞE HANIM RUHU ŞAD OLA" iç yüzünde ise “ KÜLLE MA DEHALE ALEYHA ZEKERTİYEL MİHRAB SENE. 1181”
Allah Rahmet eylesin Ayşe Hanımın. Ruhu şad olsun. Ayşe Hanım kimdir, kimin nesidir? Belediye levhaya başkaca da bilgi koymamış.
Hicri 1181 ise miladi takvimde 1767 yılına denk geliyor.
Anlaşılan bu Cennet mekan hatun, bu arazi parçasını 255 yıl önce, gelip geçen yolcunun su ve namaz ihtiyaçlarının karşılanması için vakfetmiş.
Buradan aldığım görüntüye ve sözlü anlatıma göre şu anda işçiler belediye kamyonunun getirdiği döşeme taşlarını kum ve çimentoyu Namazgah’a döküyorlar. Kedinin köpeğin , köpek sahiplerinin gezdiği bu alanın hemen hemen yarısı betona kesmiş. Civarda öğle uykusu için istirahate çekilmiş köpekler pek düşünceli. Küçük köpeğini gezdiren kilolu hanımı pek öfkeli gördüm ;
-Haberim olsaydı bırakmaz şikayet ederdim, dedi.
İşçilere ve civarda gezinen peyzaj mimarlarına göre burası çocukların oyun yeri olacak.
Öteye beriye konacak banklarda oturacak hanımlar nereden bulacaklarsa bir miktar dedikodu yapacaklar , şişleriyle örgü örüp çocuklarına ve torunlarına göz kulak olacaklarmış.
Karacaahmet Mezarlığı manzaralı bu tarihi mekânın ruhunu ve oluşturulacak oyun parkının şamatasını sağlı sollu geçen dolmuşların , minibüslerin motor gürültüleri bozsa da yapacak bir şey yok.
Aslında bura halkının pek hassas olduğu demokratik katılım hakkı hususunda reyine başvurulmuş olması gerekirdi. Meşhur deyişle “ halkın reyi sorulmuş mudur?”
Gerçi bu aralar halkın kafası pek karışık. Can derdine düşmüş. Havada ülkenin beka endişesi dolaşıyor. Televizyonlarda kimlikleri meçhul cumhurbaşkanı adayları fink atıyor. Bir muhalefet başkanının halkın mahrem bilgilerini nasıl elde ettiği soruluyor.
Trump da devletin bazı mahrem bilgilerini evine götürmüş.
Halk sayın Cumhur başkanın temel gıda maddelerinde indirim yapılacağı sözünün civardaki market etiketlerine yansıyıp yansımadığını merak ediyor.
Vallah ben de merak ediyorum. Etiketlerde tık yok. Raflarda içi geçmiş, buruşmuş hıyarlar can veriyor. Sararmış solmuş bir kaç maydanoz demeti, üçbuçuk lira. Soğana, patatese söylenecek laf yok. Kiloları on lira civarında seyrediyor. Limon yirmidört lira, domates onbeş- yirmibeş lira . O da Rusya’ya gidiyor vs..
Fakirin bir ekmeği vardı. O da alım gücünü zorluyor. Gerçi diyetisyenler ekmeğin şeker deposu olduğunu, külliyen yenilmemesi noktasında hem fikirler.
Zaten benim de halkın ileri derecede obezite oluşunun aşırı ekmek tüketiminden ileri geldiği hususunda ciddi şüphelerim var.
Halk, oyun parkı hadisesinden ziyade altı ay içinde 55 milyar dolara denk gelen TL. lik krediyi dolara çevirenlerin, 500 milyar doları ülke dışına kaçıranların sorgulanması gerektiğiyle ilgileniyor.
Halk gibi ben de atlarına dolar dolu heybelerini yükleyip Üsküdar’ı geçen namussuzların yakayı ele verip vermeyeceğini merak ediyorum..