ÇİFT FORVET mi FORVET ARKASI ÇİFT 10 NUMARA mı?
Hiç haz etmem futbolcularını basının önüne yem atan, kabahati oyuncularında bulan, her puan kaybında gereksiz mazeretler gösteren hocaları. Lucescu da tüm bu saydığım negatif noktaları anlatmıştı Rusya karşılaşmasından sonra.
Haklıydı belki. Takım son yarım saat haricinde berbat oynamıştı. Ama bu sadece oyuncuların suçu muydu? Romen hocanın hiç mi kabahati yoktu? Takımın patronu teknik adam olduğuna göre, sorumluluğu da üstüne almalı, yapılan hatalar için sorumlu benim demeliydi. Üstüne bir de yabancı oyuncu sayısının fazlalığını mazeret göstermesi işin tuzu biberi olmuştu.
Peki adama sormazlar mı sen nasıl yendin İsveç’i diye! Sahaya çıkanlar yabancı değil, Türk oğlu Türk’dü herhalde! Lucescu’nun bundan sonrası için yapacağı tek şey doğru takımla devam edip, yeni gençleri takıma kazandırmasıdır. Bir de hep pozitif olması gerekli her ne olursa olsun. Maçtan önce yaptığı kaleci açıklaması evlere şenlikti. “ Ne yapalım elimizdeki kaleciler bunlar” demesi sadece Serkan, Sinan, Gökhan’a değil her an milli takım kaleci kazağını sırtına geçirecek potansiyele sahip olan; Babacan, Harun, Onur, Fatih gibi kalecilerimize de yapılabilecek ayıptı.
GENÇLERİMİZ PARLADI
Lucescu ve kurmayları üç aşağı beş yukarı doğru oyuncuları çağırıyorlar milli takıma. Sokak ağzıyla; futbola, başarıya, büyümeye, gelişmeye ve en önemlisi de başarmaya aç oyuncular kadroyu oluşturan futbolcular.
Rusya maçının son yarım saatindeki pozitif ve baskılı oyun devam etti bu maçın çok büyük bir kısmında da. Ancak son pasların yerine ulaşmaması, Zeki ve Ömer’in gollük ortalar yapamaması ve Cenk’in göz göre göre yalnızlığa terk edilmesiyle gol yollarımız tıkandı.
Ancak gençlik ateşiyle eski kimliğimize bürünüp geriden gelip maçı çevirmemiz mükemmeldi. Hakan’ın attığı gol kendi özelinde, onun yetenekleriyle orantılı olan bir goldü. Emre’nin attığı gollerdeyse daha bir kollektif görüntü vardı. Bir de en büyük dezavantajımız Cenk ve Enes dışında nokta santraforumuz olmamasıydı. Oyun 2-1 iken hep Enes’le çift forvete dönmemiz gerektiğini düşündüm. Elbette nihai kararı Lucescu vermiştir. Tayfur hoca ile fikir teatisinde bulundu mu bilemiyorum ama eğrisi doğrusuna denk gelip maçı kazandığımıza göre Cenk-Enes ikilisi ile devam etmek yerine, Oğuzhan-Akbaba tercihini teknik kadro artısı olarak yazmamız gerekiyor. Burada önemli olan Cenk’in etrafını kalabalıklaştırmaktı ve bu çift santrafor tercihiyle değil, Oğuzhan’ı ve Emre’yi Cenk’e yakın oynatmakla sağlandı. Emre’nin isabetli vuruşları maçı lehimize döndürdü. Elbette gollerin yapılışı çok farklıydı ama, Emre’nin sol ayağıyla yaptığı vuruş kalitesiyle, 2008 senesinde Semih’in uzatmanın son saniyelerinde Hırvatistan filelerine attığı golün vuruş kalitesi ve topların gittiği noktalar hemen hemen aynıydı.
Sanırım bu maçtan sonra Lucescu Süper Lig’deki yabancı sayısının fazlalığından bahsetmeyecektir. Önemli olan yabancının sayısı değil, alt yapınız ve bu alt yapınızdan-spor okullarınızdan ne kadar kaliteli yeni gençler yetiştirdiğinizdir. Lucescu’yla yola devam edecek gibiyiz ama ben milli takımın yerli hocalar tarafından yönetilmesinden yanayım. Zaman en iyi ilaçtır diyelim ve gençlerimize tekrar teşekkür edelim.