GÜNSU SARAÇOĞLU

GÜNSU SARAÇOĞLU

Çıkarım Var: Seviyorum…!

Sevgi çıkarcılık içerebilir mi? Bu sevgi çıkarı olana mutluluk verir mi? Sevginin limiti çıkarlarla denk mi?

Belki şaka belki ciddi hep karşılaşırız, bir üst seviye ile olan yakınlık çıkarlara dayalı dedikodulara sebep olur. Toplumda şekli nasıl olursa olsun iyi ilişkiler yasak... Böyle işlene işlene de toplumda yerleşmiş çıkarcılık fikri... Toplumun gerçek temelinde; iyi dost, iyi bir arkadaş olmak, birbirine sevginin tükenmeyen son damlasını harcamaktan kaçınmamak yatmalıdır.

"Sevgi ve mutluluk" kişiler arasında bazen ulaşılan farklı boyutlarda vazgeçmeye, bıkkınlığa yerini bırakabiliyor. Sebep ya kişiler daha kendi duygu seviyelerini anlayamamış ya da bu sahip oldukları sevgiyi kullanmayı bilmemeleridir. Başka bir bakış açısından değerlendirirsek, sahip olmadığı duyguların eksikliğinin çirkin görüntüsünü görmenin acısı olabilir.

Böyle zamanlarda karşınızdaki ile anlaşılmaz boyutlarda uçurumlara çatarsınız. Biz bu duygulara ulaşmak için çok uğraşırız ve korumak için de en az bu kadar performans göstermeliyiz. Çünkü bu çabanın sonunda, hayattaki en büyük kazançlardan birini elde etmiş olacağız. Böylece kişilerle bütünlüğü yakalayıp, birçok yöndeki çalışmamıza yansıtacağız. Kişiler özelleştirdikleri ilişkilerde; kendilerinin duygu ve düşünce birliğine en uygun tarzı yakalamalılar, bunu yaparken de kabullendikleri tarzdan zarar değil, en iyi şekilde fayda görmelidirler. Ama bu noktada tarif ettiğim fayda görmek, çıkarcılık olarak algılanmamalıdır.

Çıkarcılığa dönüşen sevginin tehlikeli zamanını anlayamayıp, içlerini kemiren sorunları çözmemek ve hayal aleminde kaybolmaya, gizlenmeye çalışmak kişilerin birbirine karşı yaptığı en büyük suçlardan sayılabilir mi?

Kusursuz ilişkiler ararız, bunlar içinde kusursuz çözümler. Gerçek olanı mı, ideal olanı mı seçeceğimizi bilemeyiz, ayırt etmek için de uğraşacağız çaresiz.

Acaba, sevgiyi tanımlamaya çalışarak hata mı yapıyoruz.? Bana göre öyle. Sevgi; bence sert çizgilerle, kurallarla belirli bir boyuta indirgenemez. Hadi diyorum kendime madem böyle diyorsun, tarifle…!

İçimde başkalarının nasıl düşündüğünü, hissettiği merak etmeye başlamanın sevincini hissediyorum. Gelgelelim, kelimelerin yetersizliği ortada ve bunu kendi kelimelerime bile eminim ki yansıtamıyorum. Biliyorum, benim içimde bambaşka duygular var, yazarken ise başka... Ne büyük çelişki…! Kendimi, duyarlılığın hat safhasında olunduğu ve binlerce yolun arasında sadece birine girmiş gibi hissediyorum. Ama yine de sevgi hedefine gerçekten ulaşırsam sorun yok. Her hedef bir evvelkinden kolay ulaşılır hale gelecek.

Yuhanna, "Size birbirinizi sevmeyi buyuruyorum." diye emreder. Emir olarak yansıtılmış, ama amaç inanmıyorum ki emretmek olsun, insanların duyarsızlığından bıkkınlık duyulmasıdır, ufak bir hatırlatmak için dürtmek olabilir.

İnsanlara hayatı sevdiren iki temel konu bulunmakta; “Özgürlük ve Aşk”

Sevgimizi, mutluluğumuzu, aşklarımızı özgürleştirelim. Bu duygunun derin hazzını dar zamanımızda, bizimle paylaşacak cesareti gösterenlerle beraber yaşayalım. Bu örnekleri arttıkça artar; hepimiz bir yaklaşım getirebilir, ortaya bir görüş atabiliriz. Önemli olan da bu işte. Bitmemiş, istersek o muhteşem birliği oluşturabiliriz. Hani bir evvel ki yazımda demiştim ya; “Sevgi ve mutluluk bulaşıcıdır.”

Bizler mutlu gibi gözüküp arkamızdan gelen toplumlara veya çocuklarımıza yeni kuşaklara, “Onlar mutlu yaşadılar... ", diye o edebiyatın trajik cümlelerinden birini kullandırmayalım. Bizi farkında olmadan kopyalayıp, onlar gibi niye olamadık demesinler, bizim mükemmel sanmasınlar ama mücadelemizi anlasınlar. Şimdi biz çabalayalım ki, onlar da mükemmel olmayı değil, mücadele etmeyi başarabilsinler..

En az değeri mutlu olmaya veriyoruz. Kendimizin değerini bilelim, kimse zarar veremez o zaman bize... Duygusallığı incitmeyelim sakın... Nefret etmeyelim, katı davranmayın, duygusal tükenmeye uğramayın. (Neydi o yeni nesil tabir: “Tükenmişlik Sendromu”) Bu yıkıcı, kahredici kavramlar her şeyi dağıtır, yok eder. İçinizde canlandırmaya başladığınız olumlu duygular yok olur.

"Sevgi dolu ilişkiyi nasıl tanımlarız?" sorusu takılı verdi aklıma bir anda…

Bu bir deneyim sayılabilir. Akışkan, dinamiktir, her birinin gizemi bambaşkadır, beklentisi olmayan bir sonuca sahiptir. Bu sona ulaşıldığında şaşırtıcı birçok olasılıkla karşılaşılabilir. En iyi olasılık kişilerin birbirlerine iyi yönde birçok şey kazandırmış olmasıdır.

Niye birbirimizi aldatıyoruz, niye bu pis oyunlar, bizler özgürüz ve sevgimiz de veya o kişinin sevgisi üzerinde hile yapmak ağır bir suç olsa gerek. İlişkilerimiz bittiğinde üzülürüz ama bunu çoğu zaman yaptığımız hile ile tehlikeli bir kumar oyununu kaybetmekten farklı kılmayız.

Sevgi dolu bir ilişkinin gelişmesi için özen göstermemiz, sahip olmaya çalıştığımızı karşımızdakine kendimiz yaparak öğretmeye çalışmalıyız. Bu bencilik değil, bir mutluluğu yakalayış için çalışma niteliğinde olmalıyız.

Ben ilişkilerin zamansal beraberliğine çok önem verirdim fakat bu uzunluk o zaman içerisinde bir şeyler kazanmasına bağlı olarak ortaya çıkmış bir düşüncedir. Gerçek şu ki karşılıklı alışverişin dengede olduğu zaman uzun beraberlikler fayda getirir. Böyle olunca övünerek " ben bu kadar süredir bu kişiyle beraberim ", bir başka deyişle," Ben ona ve o da bana çok şey kazandırıyor. Beraberliğimiz çok faydalı” demiş oluruz. Bu da çok güç verir. Bazen iki insan arasında her zaman dürüst olabilmek acı verebilir. Ama sonucu, o kişiyi kaybetmek de olsa hile asla yapmamalıyız.

Ya sonra…! “Sevgiye, güvene yapılan ihanetin affı mümkün mü?”

İşte yeni bir soru daha ufukta göründü. Bir sonraki yazımda birlikte düşünelim bu konuyu da…

 “Sevgi” ile kalın.

<