RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Çınarın gölgesinde

Çınar çok yaşayan, geniş bir çember oluşturan, dalları şefkatli kollar olarak uzayan, gölgesinde oturulan, barınılan bir ağaç. Ağaç bedeninin etrafında dört yöne dört oda kadar genişlikte bir alan oluşur. O alanda insanlar oturup sohbet ederler.

İrfanımızda çınar kutsal, manevi değeri olan bir ağaçtır. Adına edebiyat dergileri yayınlanır, ilim meclisleri düzenlenir. Biraz tarih sayfalarını çevirmesini bilen varsa, çınaraltında otururken aheste aheste anlatırsa, dinlemeye doyum olmaz ve vakitin nasıl da geçtiği anlaşılmaz. ‘Bir dost bulunur mu bulunmaz mı bilinmez ama, gün akşam olur.

Güneşin nasıl da adım adım çekildiği, ışıklarının semada, gökyüzünde muhteşem manzaralar oluşturarak dünyanın öbür tarafına himmet edeceğinin bile farkına varılmaz.

Kimi konuşmacılar da bir taraftan tarihi olayları hikeaye ederken, nefes almak bahanesiyle durup etrafına bakınır ve nargilesini uzunca bir süre höpürdetir.

Çınar kuruduğunda, yıkıldığında artık orada kimse olmazdı.

 

Xxxx

 

Kış bastırdı mı, karlar yere düşüp de birkaç gün kalmaya karar verdi mi, büyük toplanma salonlarında, kahvehanelerde salonun ortasına kocaman varilden yapılan bir soba konulur, yerime göre ona odun kırılıp doldurulur ya da kovalar dolusu kömür boca edilirdi. Onun hava alma deliklerinde görülen alev sarısı, kızılı, dumanlarla karışık insana görünürdü. Dışardan gelenler önce sobanın etrafını çevirir, ona büyük bir bağlılık gösterisi yapar, sonra da ısındıkça sobadan uzaklaşırlardı. Ama yeni gelenler sobanın etrafındaki halkayı hep var etmeye yeterdi.

Sobanın gürül gürül yandığı o salonlarda da sohbet eden ahbaplar olduğu gibi, tarih sayfalarındaki övünç sahnelerini ballandırarak anlatanlar olurdu. Bu defa sobanın cazibe alanından uzaklaşanlar, o sohbetin cazibe halkasına dahil olurlardı.

O koca varilden soba yanmadığında o kahvehaneye kimse gelmezdi.

 

Xxxx

 

Kalabalık aileler bir mekteptir. Orada hayata gelenin verdiği sevinçle herkes sevinir, çocuk yürümeye başladı diye merasim yapılır. Dişi çıktığında, ayakta durmaya başladığında, ilk adımını attığında, yürüdüğünde Kur’an okumak için başladığında, okumayı söktüğünde, hatim yaptığında merasimler yapılır, hediyeler dağıtılırdı. Aile içinde kız çocukları kadın olmayı, erkek çocukları herif olmayı öğrenirlerdi.

Ailenin en yaşlı erkeği tüm ailenin bilge kişisiydi. En yaşlı kadın ise, aklı başındaysa hanımların baş vuru merkeziydi. Ondan öğrenirlerdi her marifeti. Mutlu aile nasıl oluşturulur, nasıl devam ettirilir ondan öğrenirlerdi.

Dini bayramlarda, manevi değeri var sayılan kandil gecelerinde, teravih namazlarına gitmekte, düğünde, vefatta, hatimde bir arada olunur, yemekler pişirilir ve kocaman yer sofrası serilirdi yere. Tabaklar, kaşık-çatallar yerleştirilir ve en yaşlı erkeğin sofraya, Bismillah diyerek oturmasıyla herkes oturur ve yemeklerini zevkle yemeye başlarlardı.

 

Xxxx

 

İnsanlar mutluluğun çok da farkında olmazlar. O günlerin mutluluğunu yaşamak yerine, birbirleri ile olan kısır çekişmelerin mutsuzluğunu yaşarlardı. Sonra birer birer yaşlı kişiler öldüler. Genç kuşak kaldı.

Hayatlarından çıkan bir yaşlı kişi değildi sadece. Artık o aile fertlerinin her birinin hazır bulunduğu sofranın kurulmadığını fark ettiler.  O büyük ailenin üçe-beşe bölünmüş olarak yaşamaya devam ettiklerini gözlediler. Bilindik çocuğun büyüme aşamalarında yapılan törenlerin de ihmal edildiğini, ihmal edilmese bile herkesin katılmadığını fark ettiler.

Hayatlarından sadece birkaç yaşlının çekilmesi değildi başlarına gelen. Hayatlarından o yaşlılarla birlikte gelenek, anane, merasimler, adetler, tedavi amaçlı, öğretim amaçlı konuşmaların da çekildiğini anladıklarında artık iş işten çoktan geçmişti.

Bir tartışma olduğunda soracakları, akıl alacakları kişi yoktu artık. Gençlere erkek olmayı, kızlara hanım olmayı öğretecek, sözü dinlenecek, hürmet edilecek kimse yoktu artık.

Hayat nasıl da değişmişti bir iki yaşlının ölümüyle.

Adeta çınar kurumuş, kahvehanedeki büyük varil soba sönmüştü.

<