ÇİNGENE KARI
Her sabah ekmek almaya giderken komünist Partisinin ... mahalle irtibat bürosu önünden geçer, bir müddet duraklarım.
Gene öyle oldu. O gün de ekmek almaya giderken parti propaganda afişlerinin yapıştırıldığı camekan önünde durakladım.
Güneşin sarartıp soldurduğu parti afişlerine bir göz attım. Büyük şairimiz Nazım Hikmet, cama yapıştırılmış bir resminde kızıllaşan bir ufka bakıyordu.
Kısacası buralarda değişen bir şey yok. Her şey yerli yerinde. Partinin önü sakin. Broşürlerde her zaman olduğu gibi işçi sınıfına bilindik bazı nasihatlar var.
İyi güzel de ben bu semtte bir tane işçi görmedim ki. Hemen hemen hepsi küçük burjuva, memur tipler. Memurlar da işçi olmadığına göre bunlar kime hitap ediyor? Merak ediyorum doğrusu.
İrtibat bürosunun önüne küçük bir masa atılmış, masanın önünde üç sandalye duruyordu.
Sandalyenin birinde bıyığı henüz terlemiş temiz yüzlü tıfıl bir genç, diğerinde suratı keçiboynuzu gibi buruşmuş yaşlı bir adam oturuyordu.
Selam verdim. Selam alıp altıma bir sandalye sürdüler.
Sandalyeyi çekip oturdum. Kapıdan içeri nazar ettiğimde içeride bir kaç komite üyesinin bir takım kitaplarla haşir neşir olduğunu gördüm. Bu çocuklar okumaya bayağı hevesliler, diye içimden geçirdim..
Masadaki bildirilere Marksist literatürün hemen her kavramı özenle işlenmiş.
Parti , proletaryayı soyguna ve soğuğa karşı örgütlenmeye çağırıyordu..
Aşağıdan gelen lodos yaşlı yoldaşın önündeki kağıtları havalandırıp dağıtmaya çalışıyordu.
Genç yoldaş hem uçuşan kağıtları toplamaya çalışıyor hem de ısırıcı bakışlarıyla beni bir klişeye sığdırmaya çalışıyordu. Gözlerini kırpmaksızın dişleriyle dudaklarını kemiriyordu.
Bu klişe tahmin edileceği üzere özellikle “ sivil polis" olabileceğim ihtimali üzerineydi.
Gerçi geçti o günler aslanım. Artık demokrasimizde komünistlere bile yer var.
Bunda rahmetli Özal'ın , sayın Erdoğan’ın Rusya'da Sovyet rejiminin yıkılmasının payı var. Zaten bunun için batı yeni bir düşman ilan etmiş bulunuyor. Bu da İslam...
Konuyu dağıtmadan gelelim asıl mevzuya.
Genç adam okuldan nefret ederek sokağa indi. Sokakta bir yoldaş abiye rastladı. Komünist yoldaş abi ona şu öğütte bulundu, dedi ki;
- Bu böyle olmaz. Gel yazılımcı ol , dedi . O da “ peki abi, deyip abinin peşine takıldı.
Sonra da genç adam hem yazılımcı, hem yoldaş oldu.
Yaşlı yoldaşa gelince o da semtimizde kendi halinde yaşayan bir devlet memuruydu. Bir gün ekmek almaya giderken parti bürosunun önünden geçti. Camekândaki yazıları ve broşürleri okudu. Okudukça okudu.
Okuya okuya dairedeki müdürden, müdür muavininden , personel şefinden yediği fırçalar aklına geldi. Bir ömür boyu çile çekmişti. Buradan her geçişinde okumalarına devam etti.
Sonunda emekli olup partiye üye oldu. Kısmet olursa, parti iktidara gelirse bir gün dairede kendine eziyet eden amirlerinden, dairenin kapısında durup dışarıya çıkmasını engelleyip;
-La deyip , Lo demeyen Kürt bekçiden hayfını alacaktı...
Neyse laf lafı açıp samimiyet peyda olunca tereddütleri gideren bazı beyanlarda bulundum. Sivil polis , ajan provokatör vs. değildim. Kendimi şöyle takdim ettim;
-Bir kamu kurumundan emekliyim. Kurum gençliğimi yiyip bitirdikten sonra posamı buralara , bu mahalleye attı. Zaman zaman ekmek için fırına giderken burada duraklarım...
Partim pırtım . İçkim, sigaram, kumarım, hovardalığım yoktur. Hırdavatçı Hacı ahbabımdır. Çöpçü Ali tedarikçimdir. Kulağım beş vakit ezandadır.
-Eskiden bir ara sola biraz sempatim vardı. Şimdi ise yok. Temizim (deyip ceplerimi gösterdim). Parti değil, liderleri izlerim.
Şu anda takip ettiğim bir lider vardır. Ondan ilham alırım. Onun gibi ben de emperyalizme karşıyım ve “ dünya beşten büyüktür" diyorum, deyip kestim.
Okumuşların hali belli oluyor. Tüysüz yoldaş, hemen biletimi kesip ayağa kalktı. Yaşlı yoldaşının eline bir deste bildiri tutuşturup;
-Haydi yoldaş gidip şu bildirileri dağıtalım , dedi.
Kalkıp gittiler.
Ben de kalktım gidiyorum tam o sırada karşı partinin muhbircisi, müzevircisi , fotoğrafçısı , dedikoducusu çingene karı , beni gördü. Siyah gözlüğünü çıkararak bıyık altından güldü;
-Ooo bakıyorum komünistlerle oturuyorsun, dedi .Ben de herşeye burnunu sokan bu ajan provokatör karıya;
- Yook , bohçacı karı, benim partim mi var ki, değiştireyim, diyecektim, vazgeçtim. Eline bohça alacağına bohçayı başına bedenine sarmış .
Eminim gidip karşı partide aleyhimde dedikodu yapacak, gizlice çektiği fotoğrafı “başkana” gösterip “ bak, komünistlerle konuşuyor , diyerek mahalle biriminin başına geçmemi engelleyecekti. Bilmiyordu ki, ben hiç bir parti üyesi değilim. Makamda mevkide gözüm yok;
-Amaan...Söylemezse hatırım kalır.. Partili pırtılı değilim. Kimseye eyvallahım yoktur. Sonra haram yemedim ki , karnım ağrısın...Neden korkacam ki , ihale işim yok, rant peşinde değilim, dedim kendi kendime.
Sonra ekmek için fırına doğru yürüdüm.