RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Cuma ve hutbe

Abdullah Işıklar’ın sohbet meclisinde her kes konuşur ama mutlaka önemli konular konuşulur. Camilerin icranın emrine girmesi konusu masadaydı. Herkes aynı şikeayeti yapıyordu. Vaazlar ve hutbeler her dönemde rejimin istediği çizgide götürülüyordu.
 Siyasetin asla girmemesi gereken mukaddes kurumlardan cami ne yazık ki icranın arka-ön bahçesiolmuştu hep. Hatiplerin, imamların, müezzinlerin gerekli bilgi beceri sahibi olmadıkları gibi dik duruş sergileyecek omurgalarının da olmadığı konuşuldu.

Xxxx

1957 yılıydı diyor Işıklar. Bir hoca vardı. Tek cümlesöylerdi hutbede. Mustafa Özdamar da bunu bir kitabında söz konusu etmiştir. Harp Akademisi yakınında Yahya Efendi camisine gittik. Hep askerler. Yüksek rütbeliler cemaat olmuş. Hoca minbere çıktı. Ufak tefek bir adam. Abdulhay adında bir hoca. Abdulhay, namazdan sonra bir küçük odası var, orada Mesnevi de okutuyordu.
Efendim, ülkemizde hatip kalmadı. İnsanlar konuşuyorlar ama hitap edemiyorlar. 

Xxxx

Eskiden okullarda, bilhassa İmam-Hatip ve İslam Enstitülerinde özel olarak hitabet dersi vardı. O zamanlar Dıctıon kursları yoktu. Ses ve nefes kullanımı, beden dili, ellerin ve bedenin kullanımı, kelime hazinesinin zenginliği, konu bütünlüğü ve muhatabın seviyesi öğretilirdi. Şimdi konuşmacılar hem konuya hakim değiller, hem kelime dağarcıkları fakir. Amaçsız, şekilsiz konular anlatılıyor. Ses ve nefes ayarı yok. Mıymıy konuşmacılar. Saat ve zaman ayarları yok. Çok şey söyleyince insanlar çok şey öğrenir sanıyorlar. Hemen her konuşmacı mikrofon şehvetine teslim oluyor. Muhatabın seviyesi hesaba katılmadığı gibi, vakit konusu da hesaba katılmıyor. Konuşuluyor ama çoğu defa boş konuşuluyor ve boşuna konuşuluyor.

 

Xxxx

Hutbe ve hatip bahsinden sonra mahfil’de Yaşar Tunagür hocanın adı geçti. Sosyal adalet demiş. Işıklar şimdi onu anlatıyor. Yaşar Tunagür çok yaman, tapu memuru idi. Sonra onu Diyanet’e atadılar. Çok önemli mevkilere geldi. Tapucuydu kendisi ama çok şık giyinirdi. Gençliğinde çok da yakışıklıydı. İslam’da Sosyal Adalet kitabını Türkçe’ye çeviren adam. 

Xxxx

Bir de Ahmet Özyol’u tanıyoruz. İslam Düşüncesi Dergisi sahibi İhsan Babalık da vardı. Mühendis. Onunla bu kitabı ona buna veriyoruz. Kitabın adında İslam var diye sakıncalı buluyor kamuoyu. Gazete bayileri bile İslam sözü var diye kendileri açısından rejimden korkuyorlar ve kitabı almak istemiyorlardı.
Kitap 500-600 sayfa kadardı ama aklımda kalan tek şey şu: İslam’da sosyal adalet adına:Fatma validemiz rahimehullah fukaraya sadaka vereceği zaman akçeyi temizledikten sonra verirmiş.
Ona sormuşlar neden böyle yapıyorsun diye o da cevap vermiş. ‘Çünkü sadaka sizin beğendiğiniz olmalı, nefsiniz için istediğiniz olmalı. Sadaka verirken ibadet ediliyor. Temiz ibadet edilmeli.’
O kadar sayfadan bak hatırımda kalanı görün. Ya hu onlar başkaydı, başka. Keşke az da olsa onlara benzeyebilsek.

 


Xxxx

Gümülcineli Mustafa efendi vardı Fatih’te. Camide ileri seviyedeki talebelere ders okuturdu. Hazmi Tura’nın Mesnevi derslerini dinlerdi. Ama ne dinlemek. Gözlerini adeta dört göz kadar açarak dinlerdi dersleri. Ona ayaklı kütüphane derdi çevredeki insanlar. Mahalleden kimileri onu iftara davet ederlerdi. Paltosu çok kirlenmişti. Evi barkı yoktu, camide yatıp kalkıyordu. Onun paltosunun çok kirli olduğunu görüp yıkamak isteyen bir aileye iftara geldiğinde paltosunu almak isteyen ev sahibine, paltomu alma, elin kirlenir deyivermiş.

 

<