Dağlar geçit verin..
Dağlar geçit verin konup geçeyim
Bir daha bu ile gelmeyesiye
Başıma hançerin salan illeri
Bir daha dönüp de görmeyesiye
Eller konup göçtü, bense göçmedim
Yar elinden dolu baade içmedim
Kız bana gücenmiş, kusur işledim
Hesabın us yetip vermeyesiye
Kavlim doğru benim, demedim yalan
Garip candan başka nem var ki kalan
Bir avuç topraktır gözüme dolan
Murada yeltenip ermeyesiye
Karacaoğlan der ki sen de ben gibi
İkimiz de bir tepede gün gibi
Yar eline kına yakmış kan gibi
Boyasın yareme sürmeyesiye
xxxx
İşte sevenlerin hali budur. Toroslar’da sazı omuzunda gezip dururken Karacaoğlan bir aşk aramaktadır. Son derece kısmetsizdir bu alanda. Yar elinden dolu bade içmemiş olmak onu çok üzüyor ve artık o illerde durmak istemiyor.
Çünki sevmiş ama karşılık bulamamış Karacaoğlan. Karşılık bulmadığı her bir sevgisi bağrına hançer olup saplanmıştır. O başarısızlığa uğradığı illerde artık kalmak istemiyor. Bir gidecek ve asla hayatı boyunca tekrar geriye bakmayacak, gelmeyecek ve o yerleri bir daha görmeyecektir.
Sevgilinin bu hançer darbesinin sebebini aramaktadır zihninde. Aslında ne kusuru olduğunu da bulamamaktadır. Usu, aklı bu bulunmayan kusurun hesabını vermeye de yetmemektedir.
Karacaoğlan doğru sözlü bir aşıktır. Asla yalan söylemez. Bir garip canından başka bir şeyi olmadığını saklamamıştır. Murad etmiş, istemiş dilemiş ama muradına da erememiştir. Ama yine de sevmekten, aaşık olmaktan kaçınmıyor. Çünki o aaşık olmayı hayat biçimi olarak yaşamaktadır.
Hatta sevdiği kız eline kına yakmış kan rengindedir. O kınanın boyasını Karacaoğlan’nın yarasına derman olmasın diye sürmekten uzak durmaktadır.
Xxxx
İnsan olmanın getirdiği hallerden biri de bir eşyayı, bir insanı, bir mekeanı, bir duruşu sevmektir. Sevmek anne sütü gibidir. Önce insanı besler, doyurur, büyütür, geliştirir. Fakat süt bu ya, ocağa konacaktır. Ocakta önce ısınacak, üzerine ince tabakalar bağlayacaktır. Tadından, kokusundan mutlu olunacaktır. Bu durum herkese lazım ve herkesi için faydalıdır, güzeldir, verimi artırıcıdır. Üretkenlik sağlar.
Sonra kıpırtılar artar, kaynamaya başlamıştır süt. Bu kaynama hep onunla bir arada olmayı, o gülünce gülmeyi, o ağlayınca ağlamayı getirir. Buna tutku, itiyad, alışkanlık, müptelalık denebilir. Zararsızdır. Acısı ve tatlısı boldur. Sütün kaynaması ila nihayet devam etmez. Bir yere gelir ki süt taşmaya başlar. Buna aşk demek gerek. Zararlıdır. Taşar etrafı kirletir, etrafa, etraftakilere zarar verir.
Xxxx
Süt kaynayıp, taşmaya başladı mı, etrafa, etraftakilere, etrafımıza zarar vermeye başladı mı artık Karacaoğlan gibi yol verin dağlar göçüp gideyim, bir daha bu illere gelmeyesiye demeye başlar insan. Ama gitmek o kadar kolay değil. Gitmeyi engelleyen o kadar çok bağ vardır ki, bu bağların ne kadar çok olduğunu, neler olduğunu gitmeye karar verdiğinde görürsün. Gidemezsin. Ölümden başka hayırlı bir gidiş yoktur. İşte o zaman anlarsın ölümün nimet olduğunu.