DAHA FAZLA 'HIRT'LAŞMADAN
Kısa da olsa bir tatili geride bıraktık. Bu yıl ki hakkımızı eşimin memleketi olan Amasya’da geçirme kararı aldık iyi ki de almışız mükemmel günler yaşadık. Kenti, yol anılarını, sevdiklerimizi-sevmediklerimizi ileriki bir yazıya bırakalım. Şimdi gündemde olimpiyatlar var ya biz de coşalım bakalım…
Evet, siyaset yok ya spora devam arkadaşlar.
Spor, iyi ve hoş bir boşalmadır diyerek girişelim lafa…
Bir çok işte coşmadan hiçbir şey yapılamaz, hele de sporda asla… Sanat eseri yaratmak bile coşmanın üstün kaliteli bir türü sonunda yaratılır. Büyük bilimsel buluşlarda bile her türlü görkemli sabır şartına karşın, coşku ön şarttır. Böylesine biz coşkunun ağır başlı türü diyoruz… Özellikle sporda büyük başarılara coşmadan ulaşılmaz. Rekorlar coşarak kırılır. Kısa mesafe koşularında 100 metrede örneğin 10 saniyenin altına coşarak inilmiştir. Sabır ile coşkunun bağdaşması ise maraton koşuları için şart olduğu gibi kısa mesafe koşularda da, kürükte de, yüzmede de başarının kaynağı olur.
Kazananın sevinç gösterileri, coşmanın çıkışlarıdır. Buna bu yıl yapılan olimpiyat oyunlarında da şahit oluyoruz. Şampiyon sporcular ülkelerinin bayrakları ile nasıl da coşuyorlar. İki elini havada çırparak tribünleri selamlamak da coşmanın açıklanmasıdır.
Şimdiiii, bambaşka bir coşkunluk gösterisine gelelim. Futbolda gol atan oyuncu formasının çıkartıp sallıyor. Futbola taktım ya son zamanlarda dokundurmadan duramayacağım arkadaşlar. Bu konuyu da ayrıca uzun bir yazı konusu yapmayı düşünmüyor da değilim hani.
Nerede kalmıştık! Futbolda gol sevincini yaşayan oyuncu fanilasını çıkartıp sallıyor. Sadece bizde mi, hayır bütün dünyada.
Bana kalırsa arkadaşlar bu gösteri “hırt”ça bir davranış patlamasıdır. Ortalıkta çıplak çıplak koşuşmak en hafifinden terbiyesizliktir.
Yani arkadaşlar hırtın biri daha fazla coşarsa, kilotunu da çıkartıp büsbütün çıplak kalırsa, haklımı olacaktır? Bunun adı coşmak mıdır?
Ben de daha fazla coşmadan ya da “hırt”laşmadan, yazıyı tebessümle sonlandırayım.
İngiltere Avam Kamarası seçimleri dar bölgede yapılıyor. Bu nedenle herkes oy vereceği kişileri iyi tanımak olanağına sahip oluyor. Seçimlerden önce oy vereceği bölgeye gidip, uzun uzun incelemeler yapan bir İngiliz akşam olunca Londra’daki kulübüne geliyor. Arkadaşları izlenimlerini sorunca da açıklıyor:
“Muhafazakarların, işçilerin ve liberallerin bütün aday konuşmalarını dinledim. Hepsini soruşturarak iyice tanıdım. Ama sonunda sadece bir tanesi seçileceği için Tanrıya şükrediyorum.”
Siyaset yazmayacağım diyorum ama gördüğünüz gibi ucundan da olsa dokundurmadan edemiyorum.
Haftaya görüşmek dileği ile efendim…