CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

DAVUL , ZURNA , DÜĞÜN VE BODRUMDA TATİL

 İşimi sayın vekile emanet edip kulağım rahat;  yatmaya giderken ;

-Ha aman  unutmayasın, emaneti sahibine veresin  sayın vekilim, dedim. Sayın vekilim;

-Sen merak etme .Başım gözüm üstüne sayın müvekkilim. Emanet hiç unutulur mu , diye sitem etti. Siteminden mahcup olup mukabelede bulundum ;

-Haydi git uğurlar olsun. Ellerin boş gelmesin, hayırlı haberle dolsun, deyip arkasından su döktüm.

Aradan bir zaman geçti…

Ses yok, seda yok...

Telefon açtım vekilime ;

-Sayın vekilim , n’oldu bizim iş, diye sordum. Telefondaki ses bana biraz yabancı geldi;

-Sayın vekilim üşüttünüz mü? Hasta mısınız? Sesiniz biraz yabancı geldi de, dedim. Telefondaki ses;

-Haklısınız. Ben vekiliniz değil, vekilinizin   danışmanıyım. Buyurun ben yardımcı olayım, deyince canım sıkıldı;

-Her şey emaneti alana kadar.  Emaneti beş yıl taşıyacaklar. Ama şöyle ama böyle, diye düşünüp kendi kendime kahrettim. İçimden kendi kendime  ; 

-Ah ulan ah! Gene keleğe geldin! Ne saf adammışsın, dedim. Sonra danışmana döndüm;

-Sayın danışman, bu davul ,zurna sesleri de ne, dedim. Sayın danışman; 

-Sayın vekilim çocuğunu everiyor da…Onun için size dönemedi,  şeklinde bir özür beyan ettiyse de ;kalbim kırılmıştı bir kere; 

-Yapma be birader, sayın vekilimizin düğünü geçen pazartesiydi. Fakir fukara bunları meclise iş görsün diye gönderdi. Bu zamanda  kırk gün kırk gece düğün mü  yapılır, dedim.  Danışman;

-Valla haklısınız. Hanfendi henüz düğün alanına intikal etmedi. O da düğüne gelecek. Onun için düğün uzadı ,deyince;

-Yahu kardeşim bırakın, davetleri, davetlileri… Bırakın gençleri baş göz olup, murat alıp murat versinler. Herkes işine baksın, dedim. Danışman  ekledi;

-Düğünden sonra gençler balayına, sayın vekilim de Bodrum’a dinlenmeye gidecekler. Bir notunuz varsa ben size yardımcı olayım, dedi.  Sazı elime alarak, sayın danışmana;

-İstemez! Demek ki, sayın vekilimle görüşmemiz sandığa  kaldı, dedim.

 

<