CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

DE FACTO-2

Otobüs durağına gittiğimde   oturma yerindeki sacın yerine   konulduğunu gördüm.  Kendi kendime eskisi  kadar  orijinal olmasa da idare eder , dedim. Demekle kalmayıp   sacı teferruatlı olarak inceledim. Sac ince idi. Demirlere somunlu cıvata ile tutturulmuş idi.

Günlerden mübarek bir Cuma günü değildi. Adi günlerden bir gün idi. Karşı kaldırıma geçip  otobüs durağında  beklemeye başladım. Bu aralar otobüsler de azaldı diye düşünürken ayağıma kara sular indiğini fark ettim.  Ettim ki, oturayım, baktım bu durağın da oturma yerleri  sizlere ömür.  Daha doğrusu sacı  yok , çalınmış !

La havle vela çekip gelmeyen otobüsün geliş tarafına,  bir de gidiş tarafına baktım.

Gördüm ki, ne gelen var ne giden…

Otobüsün gidiş güzergahında  , elinde bir sebze poşeti, poşetin içinde üç-beş domates, af buyurun birkaç hıyar, maydanoz ve  semizotu yaşlı bir kadının gelmekte  olduğunu gördüm. Kadın ayağını çarpık çurpuk atıyordu. Kendi kendime;

-Vah zavallı, kemik erimesi olmalı, dedim.  Camiin avlusundan kalkan ceviz hırsızı bir karga;

-Git işine, her şeyi kendine dert etme. Al da ye,  deyip önüme doğru, bir ceviz fırlattı. Ceviz hırsızı mahlukat , camiinin cevizleriyle hayır yapmaya  kalkıyordu. İçimden;

-Bu cevizi kabul etmek caiz midir? Yesem günaha girer miyim, şeklinde bir takım düşüncelerle alıp verdim. Hatta Alo fetva hattına danışmayı bile aklımdan geçirdim.

Cevizi ayaklarımın altında çiğnedim. Ceviz çabucak kırıldı. Cevizi alıp içini çıkarmaya  koyulduğumda içinin fos olduğunu gördüm. 

Bu sırada  kemikleri eriyen (?) kadın durağa  oturmak isterken  müdahale ettim;

-Aman teyze, oturma. Hırsızlar  çalmışlar, dedim. Tam o sırada durağa henüz intikal etmiş bulunan  semtimizin sıkı muhaliflerinden  kısa boylu, enine boyuna avukat;

-Normal, baştaki de çalıyor, dedi. Canım sıkıldı. İçimden;

-Al sana bir kaya, nerene dayarsan daya, şeklinde sinirlendim.  Kendimi yokladığımda sinir ilacımı  içmeyi unuttuğumu fark edip, la havle ve la ile  durumu geçiştirmeye çalıştım. Eğilip çayır tarafına tükürdüm;

-Yanında mıydın? Birlikte mi götürdün yoksa, dedim. Herif öyle bir bakış fırlattı ki, gavur olsa öyle bakmaz. İçim titredi...  

Otobüs süratle yol alırken  muhatabım arkasını dönmüş, öfkeyle bir şeyler konuşuyordu, fakat  konuşmasından bir şeyler anlaşılmıyordu.

Adamı her gün köşedeki kafede  çay içip avanesine nutuk atarken  görür idim. Her meselede fikri var idi. Yükseklerden atıp tutar idi…

-İblise lanet, dedim. Herif ilk durakta   aceleyle kendini dışarı attı. 

Ben de Kadıköy’de indim.  Kadıköy’de olağanüstü bir durum yoktu. 

Yani durumlar görünürde  de Facto idi.

<