DE FACTO-2
Otobüs durağına gittiğimde oturma yerindeki sacın yerine konulduğunu gördüm. Kendi kendime eskisi kadar orijinal olmasa da idare eder , dedim. Demekle kalmayıp sacı teferruatlı olarak inceledim. Sac ince idi. Demirlere somunlu cıvata ile tutturulmuş idi.
Günlerden mübarek bir Cuma günü değildi. Adi günlerden bir gün idi. Karşı kaldırıma geçip otobüs durağında beklemeye başladım. Bu aralar otobüsler de azaldı diye düşünürken ayağıma kara sular indiğini fark ettim. Ettim ki, oturayım, baktım bu durağın da oturma yerleri sizlere ömür. Daha doğrusu sacı yok , çalınmış !
La havle vela çekip gelmeyen otobüsün geliş tarafına, bir de gidiş tarafına baktım.
Gördüm ki, ne gelen var ne giden…
Otobüsün gidiş güzergahında , elinde bir sebze poşeti, poşetin içinde üç-beş domates, af buyurun birkaç hıyar, maydanoz ve semizotu yaşlı bir kadının gelmekte olduğunu gördüm. Kadın ayağını çarpık çurpuk atıyordu. Kendi kendime;
-Vah zavallı, kemik erimesi olmalı, dedim. Camiin avlusundan kalkan ceviz hırsızı bir karga;
-Git işine, her şeyi kendine dert etme. Al da ye, deyip önüme doğru, bir ceviz fırlattı. Ceviz hırsızı mahlukat , camiinin cevizleriyle hayır yapmaya kalkıyordu. İçimden;
-Bu cevizi kabul etmek caiz midir? Yesem günaha girer miyim, şeklinde bir takım düşüncelerle alıp verdim. Hatta Alo fetva hattına danışmayı bile aklımdan geçirdim.
Cevizi ayaklarımın altında çiğnedim. Ceviz çabucak kırıldı. Cevizi alıp içini çıkarmaya koyulduğumda içinin fos olduğunu gördüm.
Bu sırada kemikleri eriyen (?) kadın durağa oturmak isterken müdahale ettim;
-Aman teyze, oturma. Hırsızlar çalmışlar, dedim. Tam o sırada durağa henüz intikal etmiş bulunan semtimizin sıkı muhaliflerinden kısa boylu, enine boyuna avukat;
-Normal, baştaki de çalıyor, dedi. Canım sıkıldı. İçimden;
-Al sana bir kaya, nerene dayarsan daya, şeklinde sinirlendim. Kendimi yokladığımda sinir ilacımı içmeyi unuttuğumu fark edip, la havle ve la ile durumu geçiştirmeye çalıştım. Eğilip çayır tarafına tükürdüm;
-Yanında mıydın? Birlikte mi götürdün yoksa, dedim. Herif öyle bir bakış fırlattı ki, gavur olsa öyle bakmaz. İçim titredi...
Otobüs süratle yol alırken muhatabım arkasını dönmüş, öfkeyle bir şeyler konuşuyordu, fakat konuşmasından bir şeyler anlaşılmıyordu.
Adamı her gün köşedeki kafede çay içip avanesine nutuk atarken görür idim. Her meselede fikri var idi. Yükseklerden atıp tutar idi…
-İblise lanet, dedim. Herif ilk durakta aceleyle kendini dışarı attı.
Ben de Kadıköy’de indim. Kadıköy’de olağanüstü bir durum yoktu.
Yani durumlar görünürde de Facto idi.