DEFTERİN SON YAPRAĞINDAKİ TURGUT FETHİ..
Basınımızın yazar, şair, ressam ve gazetecilik ustası Turgut Fethi Erden, yaşam felsefesine sessizliği ortak etmişti. Yaşam boyu sessizliği kaderinin bir parçası olarak yaşadı. Dünyadan sonsuza göçerken de sessizliğinin tılsımını bozmadan aramızdan kayıp gitti.
Anlamlı şiirlerinden birinde, geleceğini sanki belirlemişti. Şöyle yazmıştı:
“ .. Bakar dururdum
Öldükten sonra,
Öğrendiklerimle,
Mes’ut olurdum..”
Nazik, kibar ve hassasiyetle dolu bir yaşamın asla kahredici bir yalnızlığı içinde olmadı. Sosyal meseleleri sorgulayan kitaplar yazdı. Şiirler üretti. Fırtınalarla dolu bir hayatın enkazı altında kalmaktansa bulutları hayal edip varlığını sürdürdü. Günün birinde kendi varlığını da sorgulamayı denedi. Hayal dahi edemeyeceği, hangi boyutta olduğunu, şu sözlerle dile getirdi:
BEN NEYİM?
“Bir zaman diliminde geldi,
Gidiyorum.
Nerede, nasıl başladı Evren’de
Bu saatın tiktakları,
Bilmiyorum.
Milyonlar, milyarlar,
Milyarların katı trilyonlar,
Allah’ım bu takvimde ben neredeyim?
Yokken var oldum.
Varken yok olacağım,
Var mıyım, yok muyum,
Ben neyim?..”
Şair Turgut Fethi, insan gerçeğine böyle bakardı. Ölümden sonraki sır dolu bir geleceği de düşüncelerinde hep yaşatırdı. Dünyadan, taştan bir adam olarak göçmek istemezdi. Belleğini felsefeyle yüklediği için bir “üst” akıla sahip olduğuna inandırdı. Çevresinde akıl ve öğütü” bir ham madde olarak kullanırdı. Düşünce çıkmazından olanlara, dertlerini aşamayanlara, “yönlendirici öğütleriyle ferahlatıcı bir ortam hazırlardı. Ancak, arkasından da eklerdi: “Nasihat kış güneşidir, aydınlatır, ısıtmaz..”
Babı-âli’nin diğer bir tanımı olan “Bizim Yokuş’ta, değer hükümleri yüksek yazarlardan biri de Turgut Fethi ustamızdı. Kelimelerini tartmadan ağzından çıkarmaz, kaleminin ucuna dökmezdi. Sevecen kişiliğinin alanı genişti. Fırsat verseler, dört-dörtlük yapısıyla örnek bir devlet modeli ortaya çıkarabilirdi. İdari kurumlaşmanın yapı taşlarını, mantıkla örebilecek bir zekaya sahipti. Madde ve mana karşısında toplumumuzu hangi yöntemlerin ileriye taşıyacağına dair elinde kozları vardı. Yeri geldikçe bunları yazıya ve şiire aktarırdı.
Fani bir yaradılışın kılıfında yeteneklerinin pek çoğunu, sosyal bir toplumun refahına taşıyamadı. Ama, sağlık konusundaki bilinçli tasarımları ve ilkeli tutumu sayesinde ömrünü 95 yaş sınırlarına kadar taşımasını becerdi. Yaşamı da, ölümü de sessizlik perdesi arkasında kaldı.
“Konuşabilseydim, öldükten sonra konuşabilseydim..” diye yaşam defterine işlediği bir şirinde bakın neler söylemiş:
“Bir şey sandım insanları.
Ayrı ayrı,
Bir arada.
Parmaklığın arkasında,
Bir şey sandım,
Kar üstünde.
Ayağımın izlerini
Sandım bir şey
Çizgileri anlımdaki,
Kirli, kırık
Bir aynada..”
Bu yazı yayınlandığında Turgut Fethi, aramızdan ayrılışının 46’ncı gününü doldurmuş olacak. Ölmeden önceki, iki ay kadar geçtiğini sanırım. Bana fısıldadığı şu sözleri hep kulağımda kalacak:
“Defterin son yaprağına geldik..” demişti.