Değişmek, değiştirmek…
“Hiç bir şeyi değiştirmemek için dünyaya gelmiş olanlar, ne saygıyı ne de kendilerine katlanılmayı haketmişlerdir.”
Rene CHAR
İnsan, canlılar arasında düşünebilen ve konuşabilen tek yaratık. İnsancıl özelliklerinden sıyrıldığında en tehlikelisi, en doyumsuzu. Düşünebilme özelliği temel ayrıcalık. Düşündüğünü konuşabilme yeteneğine sahip olması tamamlayanı.
Toplu şekilde belli bir düzen içinde yaşamak zorunda olması, bir takım kuralları da beraberinde getirmekte. Yönetme, yönetilme ve ihtiyaçlar. Şekillenen iç yapı ve sosyolojinin devreye girişi.
İnsanca yaşama gereksinimleri ve bu gereksinimleri karşılama savaşımı. Değişen yaşam koşullan ve değişen biçemler. Değişim ve yenilenme üzerine kurulu bir yapı.
Durmak bilmeyen düşünsel devinimler.
Her şey değişirken bu gün beyinlerin hala değişmediğini nasıl açıklarız. İşte zorluk burada başlıyor.
Evren değişiyor, gereksinimler değişiyor ve biz değişmemekte ısrar ediyoruz.
Değişim derken yanlış anlaşılmasın. Değerlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi inancımızı değiştirelim demiyorum. Bunlar bir milletin olmazsa olmazıdır. Bir millet bunları yitirdiğinde benliğini yitirir. Değişmek zorunda olan sistemlerdir. Eğer sistem tıkanmışsa değiştirmemek ve hala doğruluğunu kanıtlamaya çalışmak aptallıktır.
Yeni teknolojilere karşı çıkmak ve gereksiz olduğunu düşünmek, dünya değişirken, yaşam şekilleri değişirken hala eskilerde ısrar etmek, yönetim sistemini, savunma sitemini, yetersiz kalan eğitim sistemini, ve adalet sistemini değiştirmemek gibi…
Bunlarda ısrar etmek, felakete yürümekten başka bir şey değildir.
Değişim, gelişmeyi ve büyümeyi, büyüme başarıyı getirir. Bunun için çok çalışmak önemli.
Değişmek insan doğasında var olan bir olgu. Değiştirmekse her insanda olmayan özel bir yetenek. Genellikle yöneten de bulunması gereken özellik. Cesaret ve yürek ister. Kefenini cebinde taşımak gibi bir şey.
İşte bu nitelikteki insanlar her kötü gidişe karşı dururlar ve meydan okurlar. Onlar için değiştirmek en olağan şeydir. Çok çalışırlar ve durağanlığı yıkarlar. Çünkü toplumu yiyip bitiren bir virüstür durağanlık. Hayatlarını insanlık için adarlar.
Ne olur bu insanlar?
Lider olurlar elbette.
Bunlar bağımsızdırlar. Çok çalışırlar ve kimsenin maşası olmazlar. Olaylara bakışı, yönettiği insanların huzur, refah ve güven içinde yaşamasıdır. Bu insanları eğip bükemezsiniz ve satın alamazsınız.
Şimdi dönüp ülkeler ve ülkemiz siyasetine bir bakalım.
Başta “demokrasi” denilen sistemi sorgulamamız gerektiğine inanıyorum. Kime hizmet ediyor demokrasi?
Elbette emperyalizmin çıkarlarına… Batıdan gelen bir demokrasi anlayışının milletlerin çıkarına olduğunu hiçbir zaman düşünmedim ve hiçbir zamanda düşünmeyeceğim. Bu konuda beni kimse ikna edemez.
Bu şekliyle demokrasi emperyalizmin güçlenmesi için vazgeçilmezdir. Zaten o amaçla geliştirilmiş ve ülkeler demokrasiye göre dizayn edilmiştir.
Bunu anlamamak için kör olmak gerekir.
Demokrasiyle yönetilen herhangi bir ülkede emperyalist çıkarlara ters düşen yöneticilerin nasıl alaşağı edildiğini veya edilmeye çalışıldığını görüyoruz ve yaşıyoruz.
Ayrıca Amerika’nın demokrasi götürdüğü yerlerdeki hiç dinmeyen kan ve gözyaşına tanık oluyoruz.
Ve partiler…
Demokrasinin vazgeçilmezi dediğimiz partilere şöyle bir göz atarsanız ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bu güne kadar kurulan ve kurulmakta olan partiler arasında gerçekten bu milletin özünden çıkmış parti sayısı bir elin parmaklarının yarısı kadar bile yoktur.
Parti başkanı çoktur, ama lider maalesef yine bir elin parmaklarının yarısından daha azdır.
İşte o yüzden siyasete ve siyaset adamına güven hiçbir zaman tam anlamıyla yoktur.
Bu emperyalistlerin iştahını kabartan, tamda onların istediği bir durumdur.
Değiştirme savıyla ortaya çıkmayanın lider olmaya hakkı yoktur.
Milletlerde başarılı liderlere baktığımız zaman bir gerçeği görürüz. “Devrimcilik”
Önce karşı çıkarız bir şeyleri değiştirmek isteyenlere. Düzeni bozmakla suçlarız. Yaptığı işin doğruluğunu yıllar sonra anlarız. Hatta diktatörlükle suçlar, atıp tutarız hakkında. “Değiştirme”. O da ne demek. Dışlarız böyle düşünenleri. Ama başımız sıkıştığında bir şeyler ters gittiğinde hep o insanları ararız.
Ve kıvranırız, ----------------gibi bir lider de çıkmadı ki der, veryansın ederiz.
Çözüm üretmeyen sadece öykünen bir milletiz desem alınmayız umarım. Ne kadar karşı çıkarsak çıkalım gerçek bu. Dinlemeyiz bize uymayan fikirleri. Basmakalıp olacak, alışılmış olacak. Doğrusu bu değil tabi. Ne yaparız yeni bir fikir adamını? Fikirlerini dinlemez, eleştirir, yerin dibine batırırız. Bir de kocaman yuh çekeriz, hain ilan ederiz. Biz böyle tezatlar doğrusunda gider geliriz.
Değişim istemediğimiz sürece ve yeniliklere kapalı olduğumuz, ileriye bakmadığımız sürece, bizi yönetecek değişimden yana, yenilikten yana liderler seçmediğimiz sürece kendimizi ne kadar ilerici görürsek görelim, ilericilikten söz etmek önce kendimizi aldatmak olur.
“İki günü müsavi olan ziyandadır” der, Hz. Peygamber.
Cesur, bilgili, risk alabilen ve dürüstlükten ödün vermeyen, düşünebilen ve değişimden yana olan, çalışkan insanlara kıymet vermeli, satılmışlarla, şarlatanlarla vakit kaybetmemeliyiz.
O yüzden madem demokrasi var, seçimler yapılırken oylarımıza dikkat etmeliyiz.
Reddetmek bile bazen öylesine seçmekten daha iyidir