CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

DENETÇİ

Canım pek çok sıkılıyordu  ve havada bunaltıcı bir şeyler vardı. Vakit ikindiye yakındı.

O “gelsene” demediğim halde gelmiş, “gülsene” demediğim  halde gülmüş, “tutsana” demediğim halde yumuşacık elleriyle ellerimi tutmuş, “baksana” demediğim halde  gözlerimin içine bakarak  sevgiyle içimi ısıtmıştı.

O zor zamanlarda yanımda olan biricik sevgilim, arkadaşım,  yoldaşım, vicdanımındı.

Denetçi zora pazar  çöküp , masamın üzerine yığdığı bir takım rakamlarla meşguldü. Dirseğini  masamın ortasına koymuş, elindeki  kalemiyle beni savcı edasıyla suçluyor, sivri ucunu  gözüme sokar gibi uzatıyordu.

Tetkikteydim... Kala kala bir gözüm kmisti sağlam...

O geldi !..

Sıradan bir iş sahibi gibi. İş elbisesiyle; başında leçek, bacağında şalvar.

Elinde imzalanacak bir kağıt bile yoktu.

Karşımdaki kanepeye gelip oturdu. ”Hoşgeldin “ dedim kulağına . Kimse  onun farkında değildi. Karşıma oturup sıcacık nefesiyle   ellerimi ısıttı.

O iyi bir insandı.

Denetçi onun farkında değildi.

Denetçi, masamın üzerinde sokup dağıttığı  bir hesap makinasından çıkardığı rakamları bir   akrobat gibi   havaya atıp tutuyor, evirip çeviriyor, kimi zamanda  bir para lastiği gibi çekiştirip dürüyor, resmen eğleniyordu.

Elinde de  ucu sivriltilmiş bir kurşun kalem vardı. Kalemi gözüme sokacak diye korkuyordum.

Hava bunaltıcı derecede dört işlemle doluydu. Denetçi işlemleri durdurup bana bir rakamı göstererek  “ Bu ne hal ?” der gibi gözlerime içine baktığında o “ Bakma o salağa; o seni tuzağa düşürmek istiyor . Sen panik yapma. Ben seni biliyorum. Sen yanlış hesap yapmazsın ” dedi.

Denetçinin bir gözü havada çevirdiği rakamlarda , bir gözü üzerimdeydi.

Bir ara kalktı, “ Bana baksana ! Sen orada ne konuşuyorsun kendi kendine ?” dedi. Elindeki muvazene defterini kafama vuracak sandım.

Ne konuşacaktım ki, bunca hesabın döndüğü küçücük bu dünyada? Zaten  üç iri koltuk ile eski zamanlardan kalma  bir masa odada kimseye kıpırdayacak  bir boşluk  bırakmamıştı.

İki elini beline koyup endişeyle   gözüme baktı; “ muvazenede 354.758.512,51 TL' nin  19 kuruşu eksik. N’oldu bu 19 kuruşa ?” dedi.

 Sonra  kapalı yerlerde sigara içme yasağına rağmen çorabına soktuğu paketten bir sigara çekip yaktı. Derin bir nefes çekerek, ağzından boğum boğum bir duman çıkardı.

Sevgili dostum, kulağıma eğilip “şu salağa kapalı yerde sigara içme  yasağını  hatırlatsana “ dedi yavaşça.

 Onun yanımda olduğunu hissetmem bana öylesine cesaret vermişti ki, hemen ayağa kalktım.

Aylardır turnede bol bol sigara içip önüne geleni haşlayıp  egosunu bol bol tatmin ettiği  kirli tırnak uçlarından, yağlanmış gömlek yakasından besbelli  denetmen; “ Otur oturduğun yerde . Boşuna niyetlenme! Ben  kimseye hesap vermem. Ben direk  başbakana bağlıyım. Bana hiç bir şey yapamazsınız !” dedi.

Herif “ siz” zamirini kullandığına göre bence  işin içine başka kişi veya kişileri de sokuyordu. Sevgili dostumu görmemişti. Görseydi kaba herif “ çıkın buradan. Hesap yapıyoruz ” demekten çekinmezdi.

Dairenin arşivden sorumlu  görevlisini çağırdı; “ oğlum, geçen yılki yevmiye defterini getir bakayım “ dedi. Görevlinin gözüne baktım, anladı; Çay içer misiniz sayın denetmenim” dedi. Denetmen , elinin tersiyle sinek kovar gibi “ istemez. Sen defteri getir !” dedi.

Arşiv görevlisi  oda kapısının yarısı  büyüklüğündeki yevmiye defterini tuttuğu bir hamalla birlikte getirip masanın üzerine koydu. Denetmen , defterin Türkiye karayolları haritası  büyüklüğündeki bir sayfasını açtı. Sayfayı kırmızı bir kalemle işaretleyip altını çizdi; “Evet burada da  aynen; 19 kuruş eksik...”dedi ve devam etti, “ zaten ben buraya gelmeden önce bakanlıktaki gizli hal dosyanı okumuştum. Siyasi eğilimlerini de biliyorum.” dedi.

Tam o sırada küçük bir denetmen olduğu ceketinin sekiz düğmesini iliklemesinden belli uzun boylu , kafası açık, kupkuru bir sopaya benzeyen şahıs; “Sayın amirim, araba aşağıda  sizi bekliyor” dedi...

Denetmen , masanın, koltukların, defterlerin üzerine basa basa kapıya ulaştı, bana dönerek “ 19 kuruşu bulacaksın ! Yakanı bırakmam!“ dedi.

 Durumu uzaktan izleyen makina mühendisi dostum Kemal Bey.” İnan ki zor dayandım. Sana bir zararı dokunmayacağını bilsem, iki tokat çekerdim herife  “ dedi.

Döndüm , sevgili dostumu aradım. Yoktu ! Diğer odalardaki memurlara sordum. Aşağıdaki esnafa sordum. Onlar da görmemişlerdi.  Yoktu... Hiç kimse başı leçekli, şalvarlı, yüreğinden sevgi taşan öyle bir  kadını görmemişti...

Sahi var mıydı öyle biri,  yoksa ben bir hayal mi görmüştüm? Uydurmuş muydum yoksa?

 

 

 

 

 

 

<