SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

DENEYİN, KENDİNİZİ GÖRÜN..

Hep diyoruz… Kendi yolumuzu çiziyor muyuz, çözümde bocalıyor muyuz? Genel yaşam tarzımıza baktığımızda, alışkanlıklarımızın peşine takılıp gidiyoruz…

Toplumdan, iş hayatından, aile ocağından, arkadaşlardan, dostlardan, çevremizden kaynaklanan bütün zorlukların altında eziliyoruz.. Bunlar azmış gibi, öldürücü virüs Korana ile de mücadele halindeyiz. Anlamlı yaşam düşünüldüğünde, dünyamız daha çok karmaşıklaşıyor. Anlamsız hayat gerginliği de beraberinde getirir. Dünyasını karartan şeylere karşı nefret deposu haline gelen insanlar; kendilerini sürekli endişe ve depresyon içinde buluyorlar.. Depresyona, öfkeye ve şizofrene kapılmış olanların saldırganlıkları ürkütücü boyutta…

Kibarlık, naziklik artık zor bulunur bir noktada.. Evet, gerçek böyledir..

Devlet duyarsız değil.. Toplumun huzuru için ne gerekiyorsa en geniş anlamda uyguluyor. Korona virüs mücadelesinde bile en etkin mücadeleyi gösterdi . Güçlü bir sağlık alt yapısı kurulduğunu biliyoruz.. Baktığımızda her yerde toplumsal uyanış var.. Ama, herşeyin geçici olduğunu doğal kabul edip, şikayetlerimizin dırdırına kapılırsak sonuç kötü olur.. Gününü gergin ve şikayetçi geçirenler öncelikte kendi düşüncelerini yargılamalıdır.

Deneyin ve kendinizi görün..

Bulabileceğiniz en geniş rahatlama yöntemi:

“Elbetteki para.. Para.. Para..” olacaktır.

Para hakkında kendi yargılarını sınırlayanlar aynı istekte birleşirler:

“Gelirimiz düşük, evimizi geçindiremiyoruz..”

Para aklı büyütür, huzuru artırır, refahı sağlar..

Anlatmak istediğimiz şey ihtimalleri sıralamak değil, hangi gerginliklerin sağlığımızı bozduğunu göstermektir.

Dar gelirli vatandaşların bu bitmez, tükenmez çilesi, her hükümetin sorunu olmuştur. Önceki hükümetlerden birinin Başbakanının şu tarihi sözünü hatırlatalım:

“Vatandaşa üç şeyin ihtiyacını hissettirmeyeceksin.. Ununu, şekerini, gazını eksik etmezsen şikayetçi kalmaz..”

Şimdi bu mantığı gelişen, büyüyen Türkiye’nin önüne nasıl koyabilirsiniz?. Her gün 80 milyon ağız, ekmek bekliyor..

Korona virüslü günlerin sıkıntısını atlatabildik mi?_ Çarşılar, pazarlar, işletmeler, üretim araçları duraklama devrini kısaca yaşasa bile vatandaşın beklentilerini hızla tırmandı. Talepler arttı.. İşten çıkarmalar çoğaldı..

Piyasaların kuralı arz-talep dengeleri bozuldu. Derin bir nefes alınması bile unutuldu. Ekonomik ve destek paketleriyle toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışıldı. Kamu hizmetlerinin kesintisiz sürmesi sağlandı.

Virüs nedeniyle faaliyetlerine ara verilen iş kolları, kademeli olarak açılınca piyasalar canlandı. Ancak, dikkat edilirse kısıtlamanın ilk kaldırıldığı ve koşullara bağlandığı alış veriş yerlerine endişe edici bir talep yoğunluğu gösterildi. Tek kelimeyle giyim kuşama dair bu rağbet, özgürlüğün tadını “parayla” kanıtladı. Parayla dinlendirilen ruhlarla; devletten işsizlik ödeneği bekleyenleri:

“Süs ihtiyaçların önüne geçti anlayışı ayrıştırdı. Elbette insanlar gelir gider farklılıklarıyla hayatlarını yönlendirecektir. Nasıl ki, bir insana çok mu uzun, çok mu kısa diyemezsiniz, ekonomik özgürlüklerini de kısıtlayamazsınız.

Hep diyoruz, dedik ya!. Yazımızın başında konumuzu böyle bir girişle başlatmıştık. Toplumdaki lüks merakı, aşırı tüketim alışkanlığı ve süslenmeyi birinci tutkusu haline getirme anlayışı, öncelikle araştırılmalı ve sorgulanmalıdır. Anketlerle, bilimsel sonuçları halkın belleğine yerleştirilmelidir.

Gereksiz yere “at çöpe gitsin..” bolluğu içinde bir ülke değiliz. Aşırı süs, ihtiyaçların önüne geçmemelidir.

Dünya ticaret savaşlarına hazırlanıyor. Burnumuzun ucunu görmeliyiz. Oysa, virüsten korunmak için takılan maskeleri mizahlaştıran insanlarımıza çokça rastlıyoruz. Maskelerini burunlarının altından çenelerine, boyunlarına kadar kaydıranlar, süslerine önem verenler olarak algılanıyor. Demek ki, süs tutkusu, sağlığın da önüne geçebiliyor.

Eminim, çok düşünmemiz gereken şeylere dokunduk…

<