DENİZ FENERİ BEKÇİSİ
Şu sıralar iki şeyi üst üste getiremiyorum. Yanlış anlaşılmasın, masanın üzerine bardağı koyabiliyorum. Ya da hanım talimatı verdiğinde ocağın üzerine yemeği yerleştiriyorum evelallah da şu “evet’e-hayır”a takıldı kafam.
Ailenin bir bölümü bu yazı Ada’da geçirelim diyor, bir bölü de Ada’ya şiddetle karşı çıkıp. “Hayır” efendim oraya harcayacağımız para ile Avrupa turu yapalım diyor. Bendeniz ortada kaldım efendim. “Evet” Ada desem bir bölüm aile fertlerini darıltacağım “Hayır” Avrupa desem öbür bölüm aile fertlerini darıltacağım. Anlayacağınız zordayım ağabeyler zorda yahu…
Bir İngiliz tiyatro sanatçısı. Üstün başarılı ama bu anlatacağım olayda başarısı pek de önemli değil. Çok güzel oluşu önemli. Hemen bizim hikayemizle ne ilgisi var demeyin de dinleyin bi sonuna kadar.
Bu ünlü İngiliz hanımı yaşı ise hanımların en güzel çağında… (Kaç mı? Söylemem… Bir yüzyıla kadar yolu var bence.)
Uzun yıllar görüşemediği eski bir sevgilisine rastlıyor. (Adam ünlü bir yazar) Soruyor:
“Söyle sevgilim bana! Yine güçlü bir aşık, yine parlak zekalı bir konuşmacı mısın?”
Centilmenin yanıtı:
“Evet güzelim… Her iki özelliğimi de koruyorum. Yalnız sevimsizlik şurada. İkisi üst üste seyrek çakışmaya başladı….”
Ben ne güçlü bir aşık ne de muhteşem bir konuşmacı olabildim. İyi bir yazar olduğum da söylenemez… Üst üste çakıştırılması gerek şeyleri de beceremiyorum. İşin tadını kaçırmadan konuyu değiştireyim ben. Ada mı Avrupa mı onu da olaydan sonra anlatırım… Hayır-Evet için ise beklemedeyiz…
Haftayı yine bir tebessümle noktalayalım arkadaşlar…
İşi girmek için başvuranlara arasında, çekingen davranışlı, sessiz görünüşlü bir kişi bulunuyor. Görüşmeleri yapan personel müdürü soruyor:
“Daha önceki işinizden ne için ayrılmak istiyorsunuz?”
“Yükselme olanağı yoktu da ondan efendim!”
“Ne iş yapıyor dunuz?”
“Deniz feneri bekçisiydim…”
Sına günün sözüne geldi mi geldi…
Daha fazla UZATMAYALIM:
Attığınız tokada karşılık vermeyen kişiden sakının: O hem sizi bağışlamaz hem de kendinizi bağışlamanıza olanak bırakmaz”
BERNARD SHAW