M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

DERDİNDEN KAÇANIN DERMANI OLUR MU? (3)

Peki tüm bunları bilerek mi yapıyoruz? 

Bence evet, çünkü kanımca “haddinin dışında” her şeyi biliyor artık yediden yetmişe günümüz insanı. Bilgiye ulaşmak iki tık uzağımızda ama bilgi dediğimiz şeyin eyleme davet olduğundan haberdar değiliz. 

Bu davete icabet edip idrak etmeliyiz ki, insanların iyi, güzel ve doğru olana dair sürekli konuşmaları, iyi olamadıkları, güzeli bulamadıkları, doğruyu yapamadıklarının habercisidir ve iyinin, güzelin, doğrunun tarifi bilginin konusu, kendisi ise eylemin konusudur.

Dolayısıyla aslolan bilmek değil bildiğini yapabilmek, davranışıyla ortaya koyabilmektir. 

Kim bilir, belki de biz toplum olarak işin sadece söylem ve bilmek kısmında kaldığımız, bu sayede de söylem ve eylemimiz birbirini yalanladığı için bir yere varamıyoruz. 

Çok değil, bundan on beş yirmi yıl öncesine kadar yani iyi, güzel ve doğru olabildiğimiz zamanlarda iyilik, güzellik ve doğruluğa dair çok fazla söz söylemezdik çünkü insandık ve insanız diye bağırmaya ihtiyacımız yoktu. 

Öyle ya kâr zarar gütmeden, canı pahasına hak ve hakikati savunan Hüseynî meşrep birisi olduğunuzu insanlar biliyorsa, haliniz sohbet değil midir zaten, söz bu durumda anlamsız kalmaz mı? 

Ya da bir gencin çıkıp da ben aşığım diye bağırdığını kaç kere gördünüz? 

Günümüzde her tarafta bağırıp sevdasını haykıran gençler var, sevdiklerinin isimlerini oraya buraya yazıyorlar deseniz de ben sevdiklerinin isimlerini yüreklerine yazabilen nasiplilerden söz ediyorum. 

Zira eğer gerçekten âşıksanız aşkın dile dökülecek bir şey olmadığını da biliyorsunuz demektir. Yüzünüze bir anda yayılıveren tarifsiz ve sebepsiz hüzün, uzun uzun dalıp gitmeleriniz, içli içli ah çekişleriniz, benzinizi kendisine bürüyen sarının en güzel tonu sizi ele verir zaten, söze hacet yoktur ki.

Kabul edelim veya etmeyelim;

İyilik, güzellik ve doğruluğa dair çok fazla konuştuğumuz bu zamanda bütün bunları bu kadar çok konuşuyor ama eylemiyor oluşumuz, Kızılay Meydanı’nda bir maymunun “ben insanım” diye bağırmasına benziyor. 

Yine kabul edelim veya etmeyelim;

Dilimiz ne olduğumuzu anlatmaya çalışırken halimiz ne olmadığımızın en büyük ispatçısı gibi

Peki nedir bunun sebebi? Biz neden söylediğimizi eyleyemiyoruz? 

Bence insan kötü, yanlış ve çirkini konuştukça farkında olmasa da yaşamaya başlıyor. Kötü, yanlış ve çirkin olanı kınamak ve ibret kastıyla bile konuşsak bile kötülüğü, yanlışı ve çirkini önce deşifre ediyor sonra tüm detaylarını bilinir hale getirmeye başlıyoruz ve nihayetinde tüm bunlar hayatımızın her karesinde normalleşiyor.

Mesela asla rüşvet almayacak bir kişi rüşvetten konuşulan ortamlara gidip geldikçe, medyada rüşvetin bin türlüsüne dair haberlere maruz kaldıkça, bu suretle işin usulünden cevaz(!) noktalarına kadar pek çok bilgiye sahip oldukça “Olmaz öyle şey” den önce “şöyle olursa aslında olabilir”e sonra da “bir kereden bir şey olmaz”a geliveriyor ve bir bakıyorsunuz kalemin ve kaderin sahibine meydan okurcasına “asla” diyen o zat bu iddiası ile sınanıyor!

Başımızdan aşağı yedi yirmi dört boca edilen enformasyon sağanağında ısrarla diri tutulan kötü, çirkin ve yanlış olandan söz edildikçe beşerî merakımız şehvetle aralanıyor, aralanan bu kapakla içerde ne kadar pislik varsa dışarı salınıyor, bunlardan konuşmak sıradan hale geldikçe de bizi içine alıyor ve sonunda iyilik, güzellik ve doğruluk sadece söylemlerimizde kalıyor.

Peki nedir bu işin çözümü?

Rahmet olsun, “derdinden kaçanın dermandan nasıl nasibi olsun?” derdi rahmetli dedem. 

Yani kendimizin farkına varacağız ilkin. Kendimizi fark ettikçe dertlenecek, dertlendikçe dermanın peşine düşeceğiz.  

Kim bilir, bir başkasına derman olma derdine düşünce fark edeceğiz belki de; dert zannettiklerimizin aslında dert olmadığını, dermanın en güzelini belki de bir başkasının derdine deva olduğumuz gün bulacağız.

Öyle ise istikametimiz ne ise, içimizdeki de o. 

Ya hayra bakıyor yüzümüz ya şerre. 

Ya doğruya doğru yürüyoruz ya yanlışa. 

Ya doğruda istikrar sahibi olmanın yolunu aramamız gerekir bu durumda, 

Ya da yanlıştan dönmenin bir çaresini.

Müebbet muhabbetle…

(Bitti)

<