CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

DEV EKMEKLER...

Evde yoğurt çalmaya niyet ettim. Baktım ki  evde maya yok. 

Dışarı çıktım . Evin önünde bir miktar  durdum.  Sabahın erken saatleri…Herkes yola düşmüş. Kimi yokuş yukarı kimi yokuş aşağı iniyor...

Ben de  yokuş aşağıya inmeye karar verdim. 

Bir apartmanın önünde durdum. Sokağa baktım. Bu kadar garabet yapı nasıl bir araya getirilir dedim içimden.

Yaşları otuzbeş-kırk seneden aşağı olmayan bu binalar, Karadenizli müteahhitler tarafından  aralarına bir sigara kağıdı giremeyecek kadar  birbirine yapıştırılmıştı.. Maazallah bir depremde  bu binaların  kader birliği yapabilir, diye düşündüm.

Neyse geçelim...

Orta direğe ait    muhtelif marka ve modeldeki arabalar, yollara babalarının malı gibi sere serpe yayılmış.,yolda  yürüyecek yer kalmamıştı.

İhtiyatı elden bırakmayarak sağdan ; sağıma soluma arkama,önüme  bakarak yürüdüm.  (Korkuyorum ; aşağıdan hızla  gelen  ya da  park edenler arasından  sıyrılacak sinsi bir canavarın  altında kalmak işten bile değil.)

Binalar kırmızıya kestiğine göre , bugün galiba bayram. Pencerelere, balkonlara bayraklar asılmış.   

O kadar çok bayram var ki; acaba hangi bayram?” diye düşünmek zorunda kaldım.

Sonra bizim mahallede bayağı  kültürlü  insanlar vardır. Ekseriyeti emeklilerden müteşekkil bu zevatın  ellerinden kitap gazete eksik olmaz. Yan ceplerinde  Sözcü, Birgün  gibi gazeteler taşırlar. Tek tük de olsa parklardaki banklarda oturan  Ecevit kasketli yaşlı adamların sol ceplerinde başlığı görünecek şekilde  Cumhuriyet  gazetesi  görünür.

Bu binaların zemin kat pencereleri yere  yakındır. Pencerelere saksılar  konulmuş, saksılara da türlü renkte çiçekler dikilmiştir.

Zaman zaman karanlık bir pencereden bir kolun çıkarak  çiçekleri suladıktan sonra içeri çekildiği görülür. Sahibeleri tarafından sulanan bu sevimli şeyler gelip  geçenlere tebessüm ederler.

Bu çiçekleri şahsen ben pek önemserim. Bunları görünce mutlu olurum. Onlar  bence  bu evlerin  tadı tuzu, tek  başlarına  iyi niyet elçileridir.

Sokağımızda hayli  hayvan sever yaşar. Ne edip edip bu hayvanları evlerinde barındırırlar. Dar bütçelerinden   kedilere, köpeklere  bakım,beslenme   parası ayırırlar. 

Mesela şu eski binanın zemin katındaki demir kafesli  penceresine  atılmış kırmızı minder

Sabahın kahvaltı  saatlerinde evin  penceresine konulan  bu  kırmızı minderde bordo- beyazlı  bir kedi  hanım hatun oturup sahibesinin işten dönmesini bekler.. Hangi takımdan olduğu bir yana ,şu  darı dünyada kendisinden başka bir yakını olmadığı açıkça anlaşılan   sahibesi ise   tam bir sır küpüdür. Karalara bürünüp bir başına kedisiyle yaşar…

Bugün  hava bulutsuz , gökyüzü masmavi...

Bugün, kırmızı minderin yağmurda ıslanma ihtimali sıfır . Bordo beyaz kedi canı sıkılmadan sokaktan  gelip geçeni , insanı hayvanı,  kediyi köpeği , uçarı- kaçarı seyredebilir. 

 Şişman  sütçüye ulaştığımda, kendisinin henüz dükkanına intikal etmediğini  , ancak dükkan anahtarını  yandaki leblebiciye  emanet ettiğini öğrendim.Leblebici, kapıyı açıp  maya yerine bana ikiyüz elli gramlık yoğurt verdi.İnsaf ! İki kaşıklık yoğurt iki buçuk lira ! Buna fırsatçılık denmez de ne denir.

Yoğurdu aldıktan sonra gerisin geri döndüm. Ancak daireyi geniş tutarak, Selimiye parkı  üzerinden eve intikale karar verdim.  Park civarındaki bir fırının önünden geçerken  vitrinde   birer sini büyüklüğünde  dev ekmekler gördüm. Taaccüp ettim.

 

Fırından içeri girdiğimde kısa boylu şöyle böyle  elli ellibeş yaşında,kafası kel  Karadenizli hamurkar,elindeki hamurla oynaya oynaya  hızla dışarı çıktı. Bunun üzerine  sorumu kürekçiye yönelttim; Sorması ayıp  birader  bu ekmekleri devler  için  mi yaptınız ,dedim. Kürekçi gülmedi ; “ Yok, ekmekler kurumsaldır,dedi.

Ekmeğin kurumsalı nasıl  olur diye düşünceye dalmıştım açıkladı; Bu ekmekleri şirketlere, kurumlara yapıyoruz ,dedi.

Durum anlaşılmıştı.  Baktım ,  içeride  normal insanlar için değişik boyutta  ekmekler de var. Birine müşteri oldum. Kel hamurkar  içeri girdi; normal fiyatı dört lira ama sana üç liraya bırakabilirim, dedi.

Ekmeğin pazarlığı mı olur,diyeceksiniz,  ama  söylediklerim gerçektir. Doğrusu ekmek  hayli esmer ve birbuçuk  normal ekmek boyutundaydı . İster inanın ister inanmayın; olay aynen aktardığım gibi oldu…

 

 

<