SAĞ’I SOL’U İLE FİLİSTİN VE TÜRKİYE
SAĞ’I SOL’U İLE FİLİSTİN VE TÜRKİYE
Mısır’dan gelen Yahudiler; kırk yıl çölde dolaştıktan sonra cebren Filistin coğrafyasına yerleşmeleri; kan ve göz yaşı getirmişti. Aynı durumu Filistin; İsrail’in kurulmasıyla 1946’dan beri tekrar yaşatıyor!
Filistin’de birleşik tek devlet gerçekleştirmek; 1970’den itibaren “Filistin Kurtuluş Örgütü-FKÖ” amacıydı. Bu örgüt, sol-sosyal demokrat bir örgüttür. Dünyaya sesini, “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-FHKC” ile duyurdu.
Filistin’de “birleşik tek” bir devletin kurulması; ancak tinsel ve etnik ayrılıkların ret edilmesiyle gerçekleşeceğine FKÖ inanmıştı. Nitekim eşi Danimarkalı bir öğretmen olan Sünni Müslüman Gassan F. Kenefani ile Hıristiyan Dr. George Habaş; omuz omuza vermişlerdi. Habaş, FHKC’nin sözcüsüydü. Kenefani de yayın organlarının başındaki gazeteciydi. İkisinin ortak görüşü, sosyalizm ideolojiydi. Bu ideolojide dinsel, etnik ayrımcılık kabul edilmez. O nedenle amaçlanan devlet için Müslüman, Hıristiyan, Türk, Kürt, Arap, Japon, Alman vb kökenli olmak önemli değildi. Önemli olan kendilerini Filistinli hissetmek ve Filistin davasına inanmış olmaktı.
İsrail İstihbarat örgütü-MOSAD, 8 Temmuz 1972 tarihinde Kenefani’yi, aracına koyduğu bombayla Beyrut’ta katletti. Georgo Habaş, cenaze töreninde yaptığı konuşmada; “Siyonistler kültür soykırımı yapmak amacıyla bir büyük edebiyatçıyı katletti” diyerek üzüntüsünü açıklamıştı.
“Ayağıma yer edeyim, gör sana ne edeyim” diyen İsrail; Arap Filistin’e günümüzde soykırım uyguluyor. Arap Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, BAE, Katar vd seyrediyor.
“Arap” tabiri, dünyada ilk kez M.Ö IX. yüzyılda kullanılmıştır. Ama bugün, küresel kapitalist sömürü çarkı ile güdülen Arap devletlerin hiçbiri, belki de “üç gün savaşı” ile edinilen deneyim ve dünya jandarması devlet (AB) yüzünden- soydaşına sahip çıkmıyor!
*****
Filistin “Yasama Meclisi’nde FKÖ ve FHKC partilerinden sonraki üçüncü büyük yapı; Kominist partisidir. “Siyasi Büro” üyelerinden Muhammed Abdullal, parti başkanı ve İmad Avde de merkez komite üyesidir. Bu ikisi; üç gün (29 Ekim itibarıyla) önce İsrail ordu güçleri (faşist başbakan Netanyhu) tarafından katledildi. Bunlardan bir gün önce Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, yeraltındaki karargahında üst düzey yönetici arkadaşlarıyla birlikte, yerin 70 metre altına ulaşan roketle öldürüldü. Daha önce de Katar’a yerleşik olan İsmail Haniye, İran’da ve bulunduğu konuk evinde öldürüldü.
ABD ve MOSSAD güdümlü Hamas’ın saldırısını bahane eden İsrail; yaşlı. Çocuk, kadı, hastahane ve okul ayırmadan Filistin mahalle ve köylerini bombalıyor.
Bu katliamlar karşısında Türkiye ilginç bir tavır gösterdi: Sünni ve İhvancı olan İsmail Haniye için yas ilan etti. Ama son katledilenler ile ilgili bir duyarlılık bile göstermedi.
Sebepsiz midir?
Neden FKP, FHKC, FKP şehitlerini anan sadece TKP oluyor?
Anlaşılıyor ki Türkiye’yi yönetenler Filisti’ni değil, sadece Hamas’ı Filistin’ini seviyor. O yüzden kimseyi anmıyor. İsrail aleyhine göstermelik olarak esip gürlüyor. Çünkü FKÖ ile dayanışmaya giden Deniz Gezmiş ve arkadaşları gibi İhvan karşıtı olan Suriye yönetimini de düşman olarak görüyor. İsrail katliam ve faşizmi karşısında bile bu nüansa dikkat ediyor!
*****
FKÖ, FHKC ve FKP’den oluşan Birleşik Filistin Devleti’ni oluşturmayı amaçlayan yapı; başta İngiltere olmak üzere, Amerika ve Siyonistler tarafından uygulanan dini, etnik ve kültürel parçalamayla yok edildi; sömürü sürdürüldü. Bunun sonucu olarak bugün, her gurup kendi ölüleri için üzüntü gösteriyor!
Oysa etnik ve dini ayırımcılık tuzağına düşülmemesi için Kominist Partisi, özellikle Yahudi-Siyonist konusunda oldukça özen gösteriyordu.
İsrail Başbakanı -faşist- Netenyahu, çağın kasabı durumundadır. Gittiği Amerika’dan Gazze ile eşzamanlı Lübnan’ı vurdu. Hizbullah’ın 37 yıllık lideri Hasan Maşallah’hı suikast ile öldürdü. ABD’den döndüğünde ise; “İsrail’in ulaşamayacağı ve vuramayacağı devlet yoktur” açıklaması yaptı.
Aynı süreçte Amerika’da bulunan Türkiye Cumhurbaşkanı da döndü ve bir açıklama yaptı: “İsrail’in nihai hedefi Türkiye’dir” dedi. Sonra da, olası dış tehditleri savuşturacak olan TSK’nın çiçeği burnundaki teğmenlerini ihraç edeceğini ekledi.
“Bu ne perhiz, ne lahana turşusu” diye sorulmasın mı?
İktidar partisi, 22 yıllık iktidarı süresince allerji duyduğu Türk silahlı Kuvvetlerini Fetö kumpaslarıyla yeterince örseledi. Genelkurmay Başkanı’nı bile “terör örgütü yöneticisi” suçlamasıyla zindana attı. Sonunda “kozmik oda” mahremiyetine son verdi. Geleneksel yapısından uzaklaştırılan orduya Ortadoğu batağında enerji kaybettirmeye devam ediyor. Bu süreçte Ege’nin Yunan gölü haline getirilme olanaklarını yarattı.
Ve maalesef bütün bunlar; FETÖ darbesi sayesinde “Allah’ın lütfu”na ulaşarak “tek adam” sistemini gerçekleştirdikten sonra başarıldı! Demokratik Cumhuriyetin olmazsa olmazı olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesini ortada kaldırdı. Devletin kurucusuna hakareti olağanlaştırdı. Mezun olmanın sevinciyle keplerini hava atan sivil öğrenciler gibi; ilk kez kuşandıkları gerçek kılıcı hava kaldıran teğmenleri “günah keçisi” yaptı.
Demek ki Sultan Abdulhamit gibi; “yedi-sekiz Hasan Paşa” türü zabitanla payıtaht güvenceye alınacak. Harp Okulu’ndan çıkan subaylar şüpheli olarak uzaklara gönderilecek. Bir buçuk milyon kilometre toprak kaybeden Abdülhamit gibi; Süleyman Şah mezar arazisi ile Ege’deki 180 ada önemsiz bulunuyor!