Devlet Etmek
“Beylik çeşmeden su içme”
Türk atasözü
Son olaylar beni kronolojik bir değerlendirmeye yöneltti.
Özellikle de; “Gezi” olaylarından önce Abdülhamid'in ruhundan istimdâd (yardıma davet) umanların yaptığı bir değerlendirme kültür değişikliğinin dününü, bugününü düşünmeme yol açtı.
Hatırlayacaksınız; tarihimizde üç tür devlet yönetimi vardır. Şamanlık, İslamlık ve Cumhuriyet. Ülkemiz doksan yıl öncesine kadar Türk anane ve inanışının da yer aldığı İslami ilkelere göre yönetiliyordu. Sistem monarşiydi. Cumhuriyete 1923'te geçtik. Ve doksan yıl önce yeni bir kültürle karşılaştık. Önce dinle devlet işlerini başarıyla birbirinden ayıran felsefe, daha sonra dinin siyasete alet edilmesi, darbelerin, muhtıraların ve zaman zaman tek parti yönetimlerinin sorunlarıyla karşı karşıya kaldı.
Ama çağlar boyu millet, devlete hep kuşkuyla baktı. Araya mesafe koydu.
İşte bütün bunlar yaşanırken zaman zaman “devlet etmek” bazı çevrelere güç geldi.
Devletin üzerindeki payı azalanlar da gelişmeler karşısında zorlandı. Sonunda Türkiye uzun soluklu nefes almakta güçlük çeken iki de bir fasit bir dairenin içine gömülür oldu.
İleriye ve aydınlığa doğru her gelişme, bir yerlerden çelmelenince, gelinen noktadan kopmalar oluşmaya başladı. Böyle zamanlarda milletin itimadı daha da sarsılır, oldu. Dolayısıyla Türkler de asırlardır teessüs etmiş devlete kuşku ile yanaşma duygusu yerini muhafaza etti.
Doksan yıllık cumhuriyet de, devlet- millet münasebetinde sınıfta kaldığından, hak, hukuk, kanun ve akıl idaresine geçiş sınavımız hâlâ devam etmektedir.
Kurumlarınızı modern çağın icaplarıyla istediğiniz kadar donatınız. Batılı olmak, batı gibi “devlet etmek” zenginlikten, kravattan, elbiseden, uçaktan, otomobilden, gökdelenden ibaret değildir. Onun içindir ki; polisiniz gaz sıkmayı, tazyikli su püskürtmeyi, cop sallamayı, asık yüzlülüğü görev bilir.
Oysa “devlet etmek” biraz zarafet, biraz anlayış, biraz da diyalog ister. Bunlar da bizim alışık olmadığımız şeylerdir.
Dolayısıyla “devlet etmek”te çektiğimiz zorluk da buradadır.