RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Dilekler!

İçimizden geçen, dilimize gelmeyen, gönlümüzün bir telini titreştiren halleri var insanın. Duanın, arzuların, isteklerin hangi vakitlerde kabul olacağı  belli olmadığından kimi zaman denk gelir. Kabul anında bulunur insan bilmeden. İçinden geçirir öylesine. Aradan yıllar geçer belki de, belki de bir çeyrek yüzyıl, yarım yüzyıl geçer ve o bir anda gönülden geçen durumun gerçekleşmiş olduğunu idrak eder insan.
Bu idrak de bile bir latife i İlahi vardır. Adeta Rabbimiz, insana hatırlatır, ‘Hani bir zamanlar aklından geçirmiştin’ diye. Nasıl da hatırlar insan. O anı, o saliseyi nasıl da hatırlar. Çünki bir hatırlatan var.

Xxxx

Yaşlı bir adam vardı. Namaz kılarken adeta bir savaş veriyordu. Kalkıp namazı eda etmekle etmemek arasında gidip geliyordu hep. Ama her defasında namazını eda ediyordu. Başkalarına bir şey anlatamazdı. Ama bu durumdan çok hoşnuttu. 
Çocuktu, bir mağaranın üstünde durmuş, şehri seyrediyordu amaçsızca. Düşünüyor ve kimselere benzemek istemiyordu.
İçinden, hiç sebebi yokken, bir hesap-kitap sonucu olmadan bir dua geçti. Dua da değil de bir arzu, bir düşünce:
-Allah’ım, beni alışkanlıkla namaz kılanlardan değil, şuurla, tercihle namaz kılanlardan eyle.
Aradan yarım yüzyıl geçmiş ve o adam namazlarını hep öyle eda etmişti.
Tebessüm etti adam bir manevi hoşnutlukla.
‘Ben çocuktum, ergendim, akılmdan böyle geçirmiştim, geçmişti. Rabbim sen büyüksün, o an duamı kabul etmişsin.


Xxxx

Fakir-fukara bir ailenin çocuğu idi. Lüks dükkeanlardan korkuyordu. Salaş yerlerin daha iktisadi olduğunu düşünüyordu. Yanılıyordu elbette. Üniversite yıllarında, gece bir gazetede çalışıp, gündüzleri okula gidiyordu.
Okuldan gazeteye, gelip-giderken otellerin, lüks otellerin önünden gelip geçiyordu. Bazı akşamlar da gazete adına bazı otellere yürüyerek gidip-geliyordu.
Otellerde basın davetli olarak yemek yiyor, lüksün doruğunda bulunuyor, ama sonra evine yürüyerek dönüyordu.
Hep ilgisini çeken bir durum vardı. Otel lobilerinde, salonlarında oturan, kahve içen zengin giyimli-görünümlü insanlar ona çok albenili gelirdi.
Merak ediyordu. Bu insanlar neden bir kahvehanede, bir lokantada değil de bu otellerde yiyip-içiyor ve oturup yatıyorlardı. 
Onları adeta bir başka, üst sınıf insanları olarak telakki ediyor, kendine itiraf etmese de onlara özeniyordu.
Dedik ya, insanın bir zaman aklından geçirdiği bir arzu, istek, dilek, dua kabul anına denk gelebiliyordu.


Xxxx

Aradan yıllar geçti, hem de çeyrek yüzyıldan fazla bir zaman. Adam devlet görevlisi olarak lüks otellerin en markasında kalıyor ve orada yemeklerini yiyor ve lobilerde oturup çayını içiyordu. Kahve içmeyi yine de başaramıyor, kendisini ancak çay içmeye layık görüyordu.
Ama yüzünde bir tebessüm, manevi alemden gelen latifeye refakat ediyordu.
İlahi Latife o kula da ulaşmış, bir an içinden, gönlünden geçirdiği, özendiği, gıpta ettiği hali yaşar olmuştu. Şükretti. Manevi hoşnutlukla şükretti.

Xxxx

Arzu etmek, istemek, gönülden geçirmek hepsi bir dua da, kabul olacağı ana denk gelsin. İnsan sabırsızdır, aculdur, acelecidir. Dualarının hemen olmasını ister ama, dünyada da, manevi alemde de her şey tedrici, zamana bağımlı gerçekleşiyor. Evet Ezel ile Ebed aynı noktadır ama ikisi arasında milyarlarca, milyarlarca inansın imtihanı vardır. Bastı zaman, zamanın genişlemesini belki de en iyi böylece anlayabilir insan. Aynı nokta ama ezel ile ebed, aradaki zamanın esnekliği, genişlemesi gibi bir hususiyeti var.

Xxxx

Şu şarkı belki de sadece bir şarkı değildir.
Eninde sonunda benim olacaksın, Hadi naz yapma.

<