SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

DOĞA SİZLERİ SEVMİYOR..

Akan zamanın sillesi, küremizdeki canlıların silsilesini tepetaklak attıracak bir güce erişti. Haziran ve Temmuz ayları bu açıdan büyük önem taşıyor.. Değişken iklim akımlarının tahrip edici sonuçları bunun kanıtlamıyor mu?

Bir bakıyorsunuz hava kavurucu sıcakların etkisi altında yaşamı bunaltıyor. Dağ, taş sanki yanıyor, toprak kavruluyor.. Yaşamımız karşısında tek egemen güç olan doğamız, bir bakıyorsunuz gökyüzünü simsiyah örtülerle kapatmış.. Zifiri bulut kümesi, yaşam alanlarımız üzerinde hızla yayılırken şiddetli gürültülerle felaket felaket üstüne yığıyor.. Ne varsa uçuyor.. Evler, barklar şiddetli sarsıntı nöbeti geçiriyor..

Bu anda dünyayı olduğu gibi resmetmek mümkün olsa, doğanın kabaran öfkesini ve hışmını anlamak için bir ipucu bulunabilir. Ama, bu da imkansız.. Herşey saniyelerin altında hareket ediyor. Göz açıp kapayıncaya kadar yağışlar, seller, korkunç kasırgalar, yeryüzünü yaşanmaz hale getiriyor..

Dahası var, son yıllarda doğa, sabrını tüketmiş halde kökten bir değişim gösteriyor. Şiddeti içinde barındırmasını bilmiyor.

Ezip, kırıp, döküyor..

Doğada barınan ve insanlara musallat olan Korona, pandemi virüsü acaba ters teperek gökyüzü olaylarına mı sirayet etti?

İlim – bilim dünyasında doğa olaylarına şimdilik bir aşı bulunmuş değil.. Geçmiş zamanların curcunası içinde,

-Dünyanın kaç bucak olduğunu onlamaya çalışacağız..

-Elbirliğiyle tüketmeye çalıştığımız doğayı, gene büyük iddialarla tamir etmeyi deneyeceğiz.. Ancak gök gürültüsü hiçbir vakit dinmeyecek..

Doğa avını çoktan izlemeye başladı.. Bunu yaparken de gücünü gerilimi öylesine büyüyor ki, taş taş üstüne bırakmıyor!..

Bugün doğa afetlerinin ileri bir safhasındayız.

Kasırgadan, selden bitkin düşmüş bir yeryüzü gerçeğinin okşanacak haline daha çok hasret duyacağız.. Mavilikler ender görülse bile ufkun gün batımında, kızılan türlü renkleriyle dinlendirici kıvamında, hasret dolu gözlerimizi ender gezdireceğiz. Gidiş onu gösteriyor.

Doğa bizleri sevmiyor artık..

Aşık Veysel’le bir hatırlatmada bulunalım. Halk ozanımız diyor ki:

“Ey toprak!.. Kazmayla kürekle, tırpanla senin bağrını yoldum..

Ama, buna rağmen sen bana kızmadın, bir tohum ektim, beş bostan birden verdin..”

Yarın yeni bir gün doğacak dersek..

“Ne fark eder..”

Bir gün daha uzun yaşamak için eczane raflarından şifa umanların müthiş gafletini doğanın kendi eylemleriyle karıştırmayalım.

Doğayı mimar yerine koyup yeni yapıtlar beklemeyelim.

O kuruluşunu hazırlamış.. Koruyuculuğunu da bizlere bırakmış..

Unutmayalım ki, içinde yaşadığımız küre, düz bir düzey değildir. Doğal görünümü yuvarlaktır..

Yıkıntılara bakarken doğanın bizlerden daha fazla öç almasını beklemeyelim.

O halde ne yapalım?

Suyun kaynağındaki berraklığını ölçü olarak alalım. Doğayı doğal haline getirelim..

<