RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Doğrularımız doğru mu?

Doğrularımız var. İlkelerimiz. Kabullerimiz ve retlerimiz var. Onlarla kişilik oluruz. Kabul ve retlerimiz arasında inancımız da yer alır. Ahlaki değerlerimiz de. Kelimelere yüklediğimiz anlamlar da. Eşyaya, çevremizdeki her şeye, kendimize verdiğimiz, biçtiğimiz değer de yer alır. Hepsinin de doğru olduğunu düşünürüz. Bu kişinin kendisiyle barışık olması halidir.

Sonra çevremizde yer alan insanlar devreye girer. Onların da tıpkı bizimki gibi bir kabuller ve retler dünyası vardır. O insanlarla bir arada olmanın verdiği mecburiyetle münasebetlerimiz olacaktır. Tam da bu münasebetler bizimle onun kabul ve ret dünyasının uyumlu ya da uyumsuz olduğuna tanık oluruz. Kabul ve retleri paralel olanlar birbirlerini severler, beğenirler, takdir ederler, onlardan hoşlanırlar. Kabul  ve ret dünyaları benzeşmeyenler, zıtlaşanlar birbirini sevmez, hoşlanmaz, nefret eder, kin ve düşmanlık duyar. Kimileri işi daha da ileri götürüp kavga eder, savaşır.

Xxxx

İnsan, kendisinden başka her şeyden etkilenir ve her şeyi etkiler. Her şeyden kastımız algı dünyasındaki her şey elbette. Yoksa dünya üzerinde milyarlarca insan birbirini hiç fark etmeden, görmeden duymadan yaşar. Algı dünyamızın dışındakiler bizim için yok hükmündedir.

Xxxx

Esasına bakarsanız bizim için yok olan bir başkası için de yoksa, o zaten var değildir. Kafanız karışmasın. Bir varlığın var oluşu sadece var oluşuyla gerçekleşmez. O var olanın başka var olanlarca tanınması, bilinmesi, algılanması, beğenilmesi, değerlendirilmesi ile mümkündür.
Eğer Keainat yaratılmasaydı, yer yüzü ve sema yaratılmasaydı, bitkiler, hayvanlar, camidat yaratılmasaydı. Allah’ın var olup olmadığını bilen kimse olmayacaktı. Allah bilinmek istediği için bilenleri yarattı. Tüm bu yaratılanlar Allah için, Allah’ın bilinme isteğini karşılamak için yaratıldı. Batın ilmi bu alanda çok at  koşturur.

Xxxx

Ben bilmezsem sen yoksun. Ben sevmezsem sen yoksun. Ben takdir etmezsem senin tüm marifetlerin beyhude. Hepimiz için aynı kanun geçerli. Benim yazdıklarımı okuyan ve beğenen olmazsa yazmamın hiçbir anlamı kalmaz. Hatta yazıp yazmadığım da bilinmez. Allah kendisini bildirmek için tüm keainatı, varlık alemini yarattı. Aynı kanunu insanların hayatına da yerleştirdi. İnsan da bilinmek ister, tanınmak, sevilmek, takdir edilmek ister. Bu duygular İlahidir.

Xxxx

Bazı konuları çok ağır felsefi metinlerle de anlatabilirsiniz, çok amiyane kısa bir cümle ile de.
Şimdi bakınız Mevlana Celaldin Rumi Mesnevi’de çok güzel, anlamlı, nakışlı, zevkli hikeayeler anlatır. Yunus Emre de çok basit kelimelerle aynı şeyleri anlatır. Zaten medeniyetimiz içinde aşkı anlatan ve yaşayan iki kahramanımızdır. Mevlana yazdıklarını Yunus’a göstermiş. Yunus okumuş, incelemiş bir daha ki görüşmelerinde sormuş Mevlana, erenler nasıl buldunuz?
Yunus cevap vermiş. Çok güzel anlatıyorsun ama lafı çok döndürüp dolaştırıyorsun. Hayat kısa yapacak işlerimiz çok. Daha kısa söylemek lazım. Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm. İşte hilkat bu deyiverdiği rivayet edilir.

xxxx

Hiç tahsili olmayan Aaşık ve amaa Veysel Şatıroğlu’nun şiirlerine, şarkılarına bakınız. Ne kadar yalın, ne kadar sadedir. Ama en derin felsefi metinlerde anlatılanlardan çok daha derindir.

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece derken anlattığı hayattan, insan ömründen başka bir şey değildir.

Güzelliğin on para etmez
Bendeki bu aşk olmasa mısraları da  Allah’ın keainatı bilinmek için yarattığının sırrını verir.
Allah bile başkaları tarafından bilinmeden var olamıyor. Şimdi bu son cümleye Abdullah Işıklar ağabeyim takılacak. 

<