RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Dördü bir arada

Bir meclisteydik, ‘Batı kendi içinde bir değerler manzumesidir. Ama benim hedefim değil,

ben kendi medeniyetimde yaşamak isterim’ dediğimde, çok değerli bir Müslüman aydın cep

telefonunu göstererek, bunu ne yapacaksın? Diye karşı görüş ifade etti.

Cep telefonunun bir medeniyet değil, bir teknik alet olduğunun farkında değildi. Biz hububat

üretir Batı’ya satarız, onlar da alet -edevat üretir bize satar. Medeniyet bu aletin kullanılması

ile ortaya çıkar. Nasıl ve niçin kullanıldığı, davranışlar ve kabuller belirginleştiğinde işte o

tarafı medeniyettir.

Xxxx

İstanbul demek özellikle Anadolu insanı için deniz demektir. Deniz, gemi, martı, Yeni Camii,

Eminönünde balık ekmek demektir. Vapurla yolculuk ederken karşıdan karşıya, ya da

iskeleler arasında bir Asya’ya bir Avrupa’ya yanaşılırken kenarda durup, vapura refakat eden

martılara simit parçaları fırlatmak İstanbul’dur.

Vapurla ilgili eser yazılsa, insanların nasıl duygusallıklar yaşadığını anlatsa edipler,

muhteşem eserler çıkacağı muhakkaktır.

Ailelerin hafta sonu mesirelerini bir hazırlıktan sonra Sütlüce’ye, Keağıthane’ye, Kalamış’a

gitmelerini anlatanlar olmuştur. Çengelköy’de hıyar sandıklarının yüklenmesi için,

Kuzguncuk’ta ‘Aman efendim siz buyurun’ temennalarından vapurların geç kalkması bilinen

şeylerdir.

Xxxx

Vapur arkadaşlıkları ve aşkları, sevdaları, kavgaları, kaçamakları, şahit olunan intiharlar,

kazalar, denize düşmeler ve bin bir maceralar. Hani romancılarımız bunları neden anlatmazlar

bilinmez.

Boğaziçi Yalıları- Abdülhak Şinasi Hisar’dan beri bu alanda çok da eser yazılmamış olmalı.

Beykoz vapuru sabah yola çıktığında kaptan köşkünde olanlar hangi iskeleden kimlerin, hangi

tiplerin bineceğini ezberlemişlerdi.

Bir önceki iskeleden binmiş olanlar da ikinci iskelede vapura kmlerin bineceğini biliyorlardı.

Herkes hangi semtin insanı olduğunu sadece bindiği iskeleden değil, davranışlarından da belli

ederdi.

Xxxx

Arkadaş öbekleri oluşmuş, hangi öbeğin nerede oturacağı da belliydi. Alışkanlık olmuştu. Her

kesimin oturup hangi sohbeti yapacağı, durgun mu, şen-şakrak mı, musikili mi, bol fıkralı mı

oldukları onların alameti farikasıydı.

O günlerin vapurlarını anlatmak ile bugünlerin vapurlaını anlatmak iki ayrı yaşam tarzını

tablolaştırır. Geçmiş günlerin vapur seyahatleri edebiyatçılara havale.

Xxxx

Dört hanım birlikte vapura bindiler. Sohbet ediyorlardı. Arkadaş ya da komşu olmalıydılar.

Üçü 30’lu biri 40’lı yaşlarda dört hanım. Vapurda üst katta kıçta gelip tam karşıma oturdular.

Onları izlemeye başladım. Tam insan tahlili için verimli bir ortam.

İkisinin saçı berber elinde sarıya dönüşmüş, birisi kumral saçını tepesinde toplamış, öteki ise

siyah renkte kalmıştı. Emek isteyen uzunlukta değildi saçlar.

Birisi evliydi. Güzellik meselesinde sabunhaneye gönderilmeye kıyılamayacak sadece 40’lı

yaşlarda olanıydı.

Yerlerine oturdular. Vapurun gidiş istikametini hesaplayıp düzdü-tersti teatisinden sonra

nihayet oturdular.

Garip bir manzaranın malzemesi oluverdiler. Her biri telefonunu aldı eline, kafalarını ekrana,

gözlerini yazı ve resimlere kilitlediler.

Xxxx

Herhalde evden çıkarken, buluşurken, bir araya gelirken, bir vapur seyahati pilanlarken şöyle

kararlaştırmış olmalıydılar.

-Ay kız biliyor musun. Bu hafta bir vapur seyahati yapalım birlikte. Yukarıda, üstte, açık

bölümde oturalım, açalım feyslerimiz bakalım.

Öteki de şöyle demiş olmalı.

-Ay gerçekten kız. Ne kadar güzel olur. Vapurda, denizin ortasında, açık salonda, martılar

uçuşurken, denizde renkler, köpükler cümbüş yaparken, yüzlerce tip vapura binip inerken biz

hiçbir şey yokmuş gibi yaparız. Bakarın telefonlarımıza, okuruz feyslerimizi. Ay çok güzel

olur.

Herhal de olsa olsa böyle olmuştur.

<