SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

DOST SAYISI TÜKENİYOR MU?..

Hepimiz, ruh halimiz kötüye gittiğinde, sorunlarımız problem yumağına dönüştüğünde, kendimize bir dert ortağı ararız. İtiraf edelim ki, bu dostları bulmak pek zordur.

Politikacılar, şarkıcılar, türkücüler, aktörler, sporcular, alkış toplandıkça dertlerinden sıyrılırlar. Günlük sıkıntılarını unuturlar, ama, halkın yüreğine çöreklenen dertler yerinde duruyor mu? Bu konularda bir test yapılsa, alkışın kaynağının halkın içinden çıktığı anlaşılacaktır. Alkışları sunanlar, başkalarını avutuyor ama, kendileri  de yüreklerini hafifletmiş oluyorlar.

Alkışların da çeşitli yöntemleri vardır. Örneğin tufana benzetilen alkışların en etkilisi avuçlardaki kızarıklıktan anlaşılır. Bunlar vefalı alkışçılardır. Ayrıca, alkışlar gibi görüntü verenleri de unutmamak lazım. Bunlarda sinsi alkışçılardır. Yürek seslerini alkışlarına taşımazlar. Mutluluk ortamını kutlayanların ölçüsü de değişiktir. Herkes alkışla tempo tutmuşsa, kendisinin mutsuzluğunu unutarak başkasının coşku dünyasına katılır..

Alkışlar, genelde kotası olmayan bir duygu selinin aracıdır. Okulu, diploması yoktur. Sadece şakşakçılığa bağlı, avantaj toplayıcı karlı bir iştir. Gerektiğinde bahşiş kaynağı da olabilir.

Bazı insanlar, alkış konusunda temkinlidir. İki el birbirine hızla dokununca, zayıf ve hafif sesler çıkmaması için avuçlara basınç yapılmalıdır. Bunun tekniğini bilenler ön saflarda tutulur.

Dünyada olduğu gibi alkış tutkusu da ülkemizde yaygındır.

Unutmayalım ki, alkış alışkanlığı damak lezzeti kadar önemlidir.

Günlük yaşamınızda bu tür şeylere bakın. Yaşlanmayı geciktiren sihirli kurullardan birinin “alkış alışkanlığı” olduğunu göreceksiniz.

Ancak, şu bir gerçek ki, güvenilir, sağlam  dostlukların temeli alkışlarla kurulamaz. İnanç, sevgi ve saygı, dostluğun gıdası olmalıdır. Fuzuli, buna şöyle bir açıklama getirmiş:

“Ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle,

Derde yok sabrı anın.. Her lahza bin feryadı var..”

Fuzuli, “Gülüm, bülbül ile karıştırma sakın, diyor. Ben temkinli bir aşığım.. Onun ise derde sabrı kalmamış.. Her an binlerce feryat ediyor..”

İnsanda alışkanlığa ve kutuplaşmaya dönüşen aykırılıkları tekrarlaya tekrarlaya bir yol tutturmuş gidiyoruz..

Alkış konusunda ihtisas yapan dünya uzmanlarının fikrine göre, bu konulardaki tipleri ikiye ayırmak gerekliymiş. İyimserlik ve kötümserlik anlarının alkışlarını buna göre değerlendirenler var. Alkış tutmasını bilmeyenleri iyimserler saflarında gösteriyorlar. Kötümserler vücut dillerini de alkışlara katarmış!. Alkışla bilgili tempo tutmak iyimserlerin tepki tarzıymış. Anlamı belli gülümsemelerle, parmak uçlarını avuçlarının ortasına hafifçe dokundururken tepkilerini yayarlar. Çeşitli durumlarda çeşitli biçimlere rehberlik eden alkış türleri sayılamayacak kadar çoktur. Grevcilerin alkışlarına kötümserler gözüyle bakılır.

Eski kuşağın bildiği, güzel şeyleri anımsatan “kadın sesi, su sesi, kuş sesi, para sesine” alkış sesini de katarsak toplumsal koro tamamlanmış olur, diye düşünüyoruz.

Sonuç: Olur olmaz şeyleri alkışlamanın uşağı olma, efendisi ol..

<