Osman Güvenir

Osman Güvenir

DR. KÜÇÜK GİDELİ 34 YIL OLDU

Kıbrıs Türkü’nün özgürlük ve var oluş mücadelesinin lideri Dr. Fazıl Küçük aramızdan
ayrılalı tam 34 yıl oldu. Onca yıl nasıl geçti, hiç düşündünüz mü? Hele bir düşünün ve
anılarınızla hesaplaşın.
Özellikle yeni nesillere anlatmak lazım Ulusal Lider Dr. Küçük’ün hayatımızdaki yerinin
önemini.
Şayet Mücahitler Sitesi’ndeki Özgürlük ve Var Oluş Müzesini yeni nesiller ziyaret
ederek bu toprakların nasıl vatan yapıldığını, ne kadar şehit verildiğini, “Barış” çığlıkları
atan bir grup gencimizin bu müzeyi ziyaretleri ile kendi gerçeklerini daha iyi görmelerini
dilerim.
İşte o bağlamda Dr. Küçük tıp adamlığı bir yana, çıkarmış olduğu Halkın Sesi Gazetesi
ile kendi halkına çok güçlü mesajlar vermiş, köy köy dolaşmış ve yayınlamış olduğu gazeteyi
bedava bütün köy otobüslerine vererek köylünün kahvehanelerde ve toplu birlikteliklerinde
o gazetenin okunmasını sağlamıştı.
Malum... Psikolojik savaşın en büyük aracı yayımcılıktır. O bağlamda O büyük lider, o
bilinç içinde durmaksızın yazdı. Hem de son nefesine kadar.
Gerçekte Halkın Sesi, ulusal mücadelenin nabzını tutan ve hala daha yayın hayatını
sürdüren en uzun ömürlü gazetedir.
Dr. Küçük’ün yazmış olduğu günlük yazılarında sürekli birlik ve beraberlikten
bahsedilmiş, İngiliz’e ve Ruma karşı bir bütünlük için halkımızın mücadele vermesini
sağlamıştır.
O mücadele kolay mıydı?
O süreç içinde Türkiye’nin uyanışı çok önemliydi. Türkiye nasıl uyandırılacak, Kıbrıs
sorunu nasıl bir milli dava haline gelmesi gerektiği beyinlere sokulacaktı.
O bağlamda Dr. Küçük ve beraberindeki dava arkadaşları Türk siyasileri ile görüşmek
üzere sık sık Ankara’ya gitmiş, sonra da bütün illerde, “Ta Taksim, Ya Ölüm” mitingleri
yapmıştır. O mitingler öylesine büyük kalabalıklarla meydanlar dolmuş ve Dr. Küçük’ün
gırtlağından çıkan anlamlı çığlıkları ve uyanış sözlerini yakından izlemişlerdir. İşte o
dönemler, Türkiye’nin uyanış dönemleriydi. Şayet Türkiye uyanmasaydı, bugün Kıbrıs Türkü
diye birşey olmayacaktı.
Gelinen süreçte Rumların ENOSİS için kurdukları EOKA’nın acımasız kurşunlarına ve
silahlı saldırılarına karşı, Dr. Küçük de, inandığı çok yakın milliyetçi arkadaşlarını etrafında
toplayarak VOLKAN’ı kurdurmuş ve VOLKAN, daha sonra TMT’yi doğurmuştur.
Emekli Albay merhum İsmail Tansu’nun “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu” isimli
kitabı, yeni nesillerin mutlaka okuması ve o kitapta anlatılanlardan ders almaları gereken bir
kitaptır diye düşünüyorum.
TMT’nin kuruluşu ile pek çok heyecanlı insanlar bu teşkilata girmiş, Ankara’da ZİR
Kampında silah eğitimi görmüş ve halkımızın can ve mal güvenliğini korumak için bir savaşa
hazırlanmışlardı.
Dr. Küçük o bayrağı açarken, hep bunları düşünmüş ve hesaplamıştı. Her ne kadar da
Londra ve Zürih Anlaşmaları yapılıp Türk ve Rumlardan oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuşsa
da, Makarios’un kilisede verdiği ENOSİS vaazları hiç bitmemiş ve bir gün adada bir silahlı
çatışmanın olabileceği anlaşılmıştı.

2

Dr. Küçük ve arkadaşları, Makarios’un sunmuş olduğu anayasa değişikliğine hayır
demişler ve akabinde Rumlar, 21 Aralık 1963’te Türkleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nden fırlatıp
atmışlar ve 103 köyden göçmen olan kardeşlerimizin 11 yıllık zor günleri ve getto hayatı
başlamıştı.
Dr. Küçük’ün en zor günleri, 1963’le 1968 yılları arasına sıkışmış acı dolu günlerdi. Ne
ekmek, ne su, ne ilaç, ne de hastane vardı. O yokluk günlerinin yeniden var oluş mimarı Dr.
Küçük, darmadağın olan Kıbrıs Türkü’nü var etmek için kolları sıvamış ve damla damla yeni
bir hayata kan vermişti.
Hatırlıyorum o acı günleri...
Dr. Küçük günlerce uykusuz ve yorgun haliyle Genel Komite’yi kurmuş ve eski bakan,
milletvekili ve toplum ileri gelenlerini o komitede çalıştırmaya başlamıştı. İşte o günlerdir ki,
Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) yer altından yer üstüne çıkmış ve o beklenen silahlı
çatışmaya cevap vermiştir.
Rumların sıktıkları kurşunlardan bütün Lefkoşa ve diğer kazalar silahtan gümbür
gümbür inlerken, mücahitlerimiz de tabyaları tutmuşlar ve o tabyalara kum torbalarından
mevziler yapmışlardı.
Dr. Küçük’ü ve onun hayatını şu köşe sayfama sığdırmam mümkün değil. Ciltlere
sığamayacak kadar büyük ve özverili bir dava insanıydı sevgili Dr. Küçük. O nedenle onunla
geçen günlerimi ve hayatının bütün kesitlerini belgeleyen “Dr. Fazıl Küçük’le Geçen
Günlerim” adlı kitabımı yazdım.
Zaman zaman ona bir mektup yazasım geliyor içimden. Belki bu düşünce çılgınca
gelebilir bazılarına. O yazacağım mektupta bizim gerçeklerimiz olacak. O duymayacak,
okumayacak ve görmeyecek. Lakin ona yazdığım mektubu herkes okuyup, o mektuptan
dersler çıkaracak.
O gitti ama arkasında bir eser ve acı dolu bir halk bıraktı. Lakin onun bıraktığı bayrağı bu
kez Denktaş ve arkadaşları kucaklayarak, ta KKTC’nin kuruluşuna kadar taşımışlardır.
Dr. Küçük gırtlak kanserinden hayatını kaybetmek üzereyken, KKTC’nin kuruluşuna
ve ilanına tanık olmuş ve mutlu ölmüştür.
Ruhu şad olsun... Yattığı yer ve mekanı cennet olsun.
Sen gittin sevgili Dr. Küçük ama senin ilkelerin ve milli davanın bekçileri bu davayı
büyük bir yürekle savunmaya ve o bayrağı taşımaya devam ediyor. Belki sen bizi göremezsin.
Ama öyle inanıyoruz ki, senin ruhun bizimle beraber ve geleceğe yelken açışımızı
izlemektedir.
Dr. Küçük’ü kalbimizin en derin yerine gömdük ve onu dünmüş gibi bütün tazeliği ile
yaşatıyor ve yaşatacağız. Bu da milli görevimizin bir yemini olsun sevgili okurlarım.

<