DÜNYA DURDUKÇA
Sevgili dostlar, Dünya üzerinde, hatta yapılan araştırmalar sonucunda şu an için Kainatta tek başına bulunan ve canlılar içerisinde düşünebilen ve düşündüğünü de uygulamaya dökebilen tek canlı insan. Hatta düşündüğünü uygulamaktan öte duygu yeteneği ve bunun sonucunda da ağlayabilen, gülebilen tek canlı yine insan… Kendi kendisinin rakibi olan ve de insanlık için en iyisini sunmak istediği gibi, yine başkaları için de hayatı zehir etmek gayreti içinde bulunan da yine insanın ta kendisi…
Bu çabaların içerisinde bin yıllardır süregelen çalışmalarının sonucu olarak tarihe en büyük dramları ( Ör. 1. Dünya Savaşı 1914 – 1918, 2. Dünya Savaşı 1939 – 1945 ) yazdığı gibi, yaptığı bilimsel çalışma, keşif ve buluşlarıyla insanlığın refahına en büyük katkıda bulunan da yine kendisi olmuştur.
Vahşetin en uç noktalarından, estetiğin ve görkemin en uç noktalarına kadar açılan yelpazede kendisine uygun gördüğünü bulup çıkarmak ve uygulama alanında bulundurmak, insan yaratılışının akıl almaz çelişkilerle dolu olmasının sebebi olsa bile aynı zamanda da en güzel kanıtı…
Bu nedenle kendince aradığını bulmak uğrundaki çabası dünya sahnesine çıktığından bu yana durmaksızın devam etmiş ve bunca çalışmanın ortaya koyduğu müthiş teknolojik ve estetik ilerlemeye rağmen yine de koskocaman soru işaretleri ve sırlarla dolu bir evrende bir geçtiği noktadan bir daha geçmeyecek şekilde kozmik yolculuğuna devem etmektedir.
İlk çağlardan bu yana bilimsel ve teknik çok büyük ilerlemeler kaydettiğimiz düşünülebilir. Ancak Dünya üzerinde bile halen insanoğlunun hiç görmediği ve bilmediği, ayak basmadığı yerler olduğunu düşünürsek, bunu uzayla bütünleştirdiğimizde henüz emekleme safhasında bile olmadığımız çıkar ortaya.
Sanırız daha yüzlerce Alman Fizikçi Albert Einstein (1879 – 1955) ve İngiliz bilim adamı Stephen Hawking (1942 – 2018) gibi yeni dehaların olmasına ihtiyacımız var.
Bunları, yaşantımızı ve insanlığın gelişimini ilgilendiren bilimsel ve teknolojik gelişmeleri gözeterek söyleyebiliyoruz.
Ancak estetik ve sanatla ilgili olması nedeniyle madalyonun bir de öteki yüzü var.
Mimar Hayreddin (1412 – 1512), Sandro Botticelli (1445 – 1510), Leonardo da Vinci (1452 – 1519), Mimar Sinan (1489 – 1588) vb. gibi estetik dehaların henüz hayatta olmadığı çağlar öncesi zamanlarda da olağan üstü güzellikte yapılarak insanlığa hediye edilen eserler var mıydı ?..
Günümüzde keşfedilmiş olan teknolojik ölçüm ve yapım aletleriyle pek çok yapıtı kusursuz olarak ortaya çıkarmak olanak dahilinde. Ancak yüzlerce yıl önce böylesi araç gereçler olmaksızın kusursuz estetik eserler meydana getirebilmek de mümkün müydü ?
Evet Mümkündü.
Keops Piramidi (M.Ö. 2560 Kahire – Mısır), Babilin Asma Bahçeleri (M.Ö. 605 Mezopotamya – Irak), Artemis Tapınağı (M.Ö. 550 Efes – Türkiye), Zeus Heykeli (M.Ö. 456 Olimpia – Yunanistan), Halikarnas Mozolesi (M.Ö. 350 Bodrum – Türkiye), İskenderiye Feneri (M.Ö. 290 İskenderiye – Mısır), Rodos Heykeli (M.Ö. 282 Rodos - Yunanistan).
Değerli okurlar,. bazıları bugün hiç ortalıkta olmasa dahi, günümüzde halen varlığını sürdüren ve öylesine hayretler içerisinde bırakan bu eserler “Dünya’nın Yedi Harikası” olarak anılmakta ve takdir toplamakta.
Her ülkeye nasip olmayacak şekilde iki tanesi Türkiye’de bulunan bu eserler estetik güzellik, yapım teknikleri ve amaca uygunluk açısından insanı hayretler içerisinde bırakan özellikleri barındırmakta, mimar ve mühendislerinin olağanüstü yeteneklerini ortaya koymaktadır.
İnsanlık için yalnızca en iyisini sunmak amacıyla, insanın kendi kendisinin rakibi olmasındaki akıllılık ve güzelliği yazmaya gerek var mı ?..
Esen kalın.