Dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması
Güneydoğu Asya’da yeni bir ekonomik boyut oluştu. Oluşan bu ekonomik boyut bize bir defa daha diyalogun önemini ve isabetini göstermiştir.
Zira yıllardır savunduğum ve savunmağı sürdüreceğim diyalog konusu gerçekte Çin ile Japonya’yı, Güney Kore ile Çin’i yan yana getirmiştir.
Çin ile Japonya, Çin ile Güney Kore büyük savaşlardan ve olağanüstü kayıplardan ve bu savaşların ve kayıpların oluşturduğu mesafelerden sonra yaşadıkları coğrafya’da ortak bir beraberliğe imza atmışlarsa bu diyalogun eseridir.
Dünya nüfusunun üçte birinin yaşadığı ve küresel Gayri Safi Milli Hasıla’nın üçte birinin üretildiği bir coğrafyada Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda, Kamboçya, Tayland, Brunei, Vietnam, Laos, Myanmar, Malezya, Singapur, Endonezya ve Filipinler bir araya geldiler.
Ve bu yeni bir araya geliş yeni bir ekonomik boyuta ulaştı.
On gün önce gerçekleşen bu biraradalıkla dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması oluştu.
Böylelikle Çin, Japonya ve Güney Kore ilk kez aynı anda dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşmasının tarafı oldular.
Bu ticari birliktelik, bölgedeki ülkelerin ekonomik liberalleşmeyi ve entegrasyonu güçlendirmek istediğinin yeni bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir.
Gerçekte sekiz yıllık bir emek sonrası ortaya çıkan bu birliktelik ile bölgede istikrar ve barış yolunda önemli bir adım atılmış bulunmaktadır.
Zira bu birliktelik herhangi bir askeri gruplaşmadan uzak yeni bir ekonomik yapılanma olarak da ayrı bir önem taşımaktadır.
Öte yandan yaşamakta olduğumuz çoronavirüs salgınının söz konusu coğrafyada üstesinden gelebilmek amacıyla bu ortak işbirliğinin büyük bir yarar sağlayacağı da ayrı bir gerçektir.
Bu birlikteliğe imza koyan katılımcı ülkelerin jeopolitik rekabetin tehlikeli etkilerini göz ardı etmeden tarafsızlık politikaları uygulayacaklarını da taahhüt etmeleri ve her hangi bir kampa dahil olmayacaklarını beyan etmeleri önemlidir.
Anlaşma ile gümrüklerin azalması, oluşacak ortak ticaret konularıyla lojistiğin kolaylaşması bölge güvenliğine de mutlaka ayrı bir katkı sağlayacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen seçimden sonra düne kadar Başkan Trump’ın izlediği politikalar sonrası bölgede oluşan ihtilaf ve zorlukların, Biden yönetimince yeniden ele alınıp değerlendirmesine oluşan bu birlikteliğin katkı sunacağını da tahmin edebiliriz.
Öte yandan yeni serbest ticaret anlaşmasının; dünyanın en hızlı ekonomik büyümesine sahip olan bölgesinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin konumuna ve nüfuzuna yeni bir güç katacağı da ayrı bir gerçektir.
Bu arada; Çin’in anlaşmaya dâhil bütün ülkeleri rekabetçi olmak yerine ekonomik ortak olarak gören ve diyaloğu önemseyen tavrının göz ardı edilmemesi gereken en önemli husus olduğunu da belirtmekte ayrı bir yarar görürüm.