RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Durup dinlenmek bir lahza

Telaş kelimemiz var. Telaş, duygu yoğunluğuyla, heyecanla, düşünceyle hareket hızının birbirinden ayrışması. Kelime Türkçe olunca, yüzyıllardır insanlarımız tarafından kullanılınca, beğenmediğimiz halkımızın malı olunca, onu da beğenmemek durumu var tabi. Yerine yep yeni, afili mi afili, cakalı mı cakalı, sömürenlerimizin, efendilerimizin dilinden, o yüksek nitelikli insanların dilinden bir kelime getirmemiz ve kullanmamız gerekiyor. Panik.

Xxxx


Heyecanlanmak alt seviyeli bir kelime, onun yerine panik oldum demek gerek. Hatta çok heyecanlanmak yerine de panik atak dediniz mi, yükselmekte, seviye kazanmakta epeyi mesafe aldınız demektir.
İnsanımın biraz durup dinlenmesini arzuluyorum bir lahza da olsa. İnsanım nereye gittiğini, fark etmeli. İnsanım kukla olmaya, zombi olmaya, beyinsiz olmaya, başkalarının oyuncağı olmaya doğru gittiğini fark etsin istiyorum.
Şimdi burada tehlikeli sözler geliyor  dilimin ucuna yöneten sınıfla ilgili söylemiyorum. En önce onların durup dinlenmeleri, ‘biz ne yapıyoruz’ demeleri gerekiyor.
İnsanlar, bir mevkide bulunanlar, makam sahipleri hep yaptıklarını görür ve gösterirler. Arada bir yapamadıklarına da bakmayı ihmal ederler. Akıllarına bile getirmezler.

Xxxx

Eskiden, eskilerde TRT radyosunda haber ajansı, haber bülteni okunurdu. TRT devletin sesi ya her zaman. İktidar o zaman da radyoyu kullanırdı. Çocuk denecek yaşta gençtim. O haberleri dinlerken son bölümde çok ilgimi çeken, önceleri çok sevdiğim, sonraları çok üzüldüğüm bir bölüm vardı.
Samsun’un 645 köyünden 3’üne daha içme suyu  götürüldü. Böylece Samsun’un içme suyu olan köy sayısı 28’e ulaştı.
Önceleri ne güzel, bu kadar köye içme suyu ulaşmış, bu kadar yola sıtabilize yol yapılmış, okul yapılmış, diye sevinirken sonraları haberin söylenmeyen bölümünü görmeye, duymaya başladım.
645 köyden 28 köye içme suyu verilmişse, daha 617 köyü susuz demektir. Milletlerin kalkınmışlığı tartışılan o günlerde Türkiye bir kapalı toplum olarak yaşıyor ve iğne ucuyla ilerlemeye gayret sarf ediyordu.

Xxxx

O zaman da ülkede siyaset yapılıyordu. O zaman da insanlar birbirini vatan haini, kahraman ilan ediyordu. O zaman da insanlar vatan için kurşun atıyor ve kurşun yiyordu. O zaman da insanlar birbirini toplu halde değil ama tek tük öldürüyordu. Sınırdan kaçak, yani gümrüksüz eşya getirenler, sürü geçirenler mayına basarak ölüyor ve haber oluyorlardı.
Sınır şehirlerinde, alış-veriş merkezlerinde satılan ve alınan eşyalara, karayolunda durdurulan yolcu otobüslerinde el konuluyor ve vatandaşlar kaçakçı olarak hapis yatıyorlardı.
O zaman da okullarımızda hayatta en hakiki mürşit ilimdir deniliyordu. O zaman da meselmiz kalkınmaydı, gelişmeydi. Yönetenler kaç köye elektrik, su, yol, okul yaptırdıklarını söylüyor ama daha kaç köyün elektriksiz, yolsuz, okulsuz, camisiz olduğunu söylemiyorlardı.
Siyasetçiler şimdi de yaptıklarını anlatıyor, yapmadıklarını hem kendileri anlatmıyor, hem de anlatmaya kalkışanın çanına ot tıkıyorlar, çanlar ses vermez hale getiriliyor.

Xxxx

Durup dinlenmek gerek bir lahza. Her alanda buna ihtiyaç var. Okullar, üniversiteler, devlet daireleri, yayınevleri, yazarlar, memurlar, öğretmenler, çocuğu, kadını, hastayı, zayıfı, fakiri koruması gerekenler. Özetle hepimiz bir lahza durup dinlenmeli ve bu arada düşünmeliyiz.
Biz ne yapıyoruz? Bir kör döğüşü içinde dünya menfeatleri için heyecanla anları birbirine ekleyerek zamanı tüketiyoruz.
Sömürülmekten, sömürenlerimizi efendimiz bellemekten, onların defi hacetinde bile bir keramet var zannetmekten kurtulmalıyız.

Xxxx

İnsanımızı, milletimizi, alemimizi sömürenler yalnızca yabancılar değil. Yalnızca Avrupa’nın keafirleri değil. Aynı zamanda Asya’nın münafıkları da var.
İnsanımızın emeğini, gücünü, zindeliğini, hayatını, beynini, zihnini, dilini, ahlakını, dinini, imanını, güvenlerini sömürenler yalnızca Avrupa’nın keafirleri ve Asya’nın münafıkları değil, aynı zamanda, sadece yaptıklarını görüp gösterenlerdir.

 

<