DÜŞÜNCELERİMİZDE YARGILADIĞIMIZ BULUTLAR..
Beklenmeyen olaylar karşısında düşünme şekliniz nedir?
Beklenmeyen anlarda hayat, çoğumuza çeşitli darbeler vurur. Yaşam boyu elde ettiklerimizi yetirebilir, aniden kişisel problemlerin içine yuvarlanabiliriz. Bizim kontrolümüz dışındaki olaylar acımasız sonuçlar verebilir..
Ben şahsen, meslek hayatım boyunca yüzlerce dehşet verici olayla karşılaştım. Gerçekte iyi ve kötünün ayırımı, bilginlere göre yoktur. “Düşünce onu öyle yapar” derler. Şüphesiz her düşünce, önemli bir gerçeklik taşır. Küçük sıkıntılardan büyük duygusal çöküntüler yaşanabilir.
Ölümcül bir kanserden daha kötü ne olabilir ki..
Şimdi, düşünmekte olduğunuz şey kanserse, iyileşmenin mantığına sığınmanız son derece önemlidir. Ümitleri ve kendilerine güvenleri olanlar, iyileşmeyi ve düzelmeyi beklerken hasta beynini tıkamaz, kendisine moral aşılarsa, inançla ömrünü uzatabilir.
Geçmişe ve geleceğe bağlı kötü olaylardan söz açıldığında, bizim halkımızın ağzında dolaşan laflardan biri şöyledir:
“ağzından yeller alsın!.”
Anlatılan kötü bir olayın bir daha gerçekleşmemesi için halk arasında böyle konuşulur.
“Kıyamet mi kopacak, aman ağzından yel alsın” denir..
Doğanın, metrolojik olayların, bizim anladığımız zaman birimiyle bir ilişkisi olmaz. Her şey birden başlar, birden biter..
Bakarsınız ortaya çıkan tablo korkunçtur.
Sözü getirelim 27 Temmuz 2017 tarihli güne.. O günkü sabahla, doğanın bir bölümü, canlı renklerle pırıl pırıldı. Gökyüzü gülümsüyordu. Sonraları, keyifle birbirinin peşine takılmış, yüzen bulut kümeleri görülüyordu. Bulunduğumuz bölge, Marmara denizinin Çanakkale boğazına açılan kapısındaydı. Lapseki İlçesinin Biga’ya doğru bir alanında, deniz boyundaydık. Yöre, doğayla barışık ve karamsarlık duygularını dağıtan bir iklim özelliği taşıyordu.
Doğa, yıllarca bu yüzüyle bizi avutmuştu. Günlük yaşamın gerilimlerinden bıkmış insanların ezik ruhları, depresif bir rahatsızlığı hatırlatırdı.
Fakat, o ne? Bu masum bulutların beyazlığına yapışan kara lekeler nereden çıktı? Tıpkı, soğuk algınlığında burnumuzun akması gibi yüz hatlarımızda da birden gerilimler hissedilmeye başladı. Çevremiz, ani bir kozmik sarsıntının etkisine girdi. Gökyüzünden önce hafif, sonra baygın bir rüzgar dalgalanması yayıldı.
Birden, kötümser düşüncelerin de rüzgarla beraber beynimizin içinde yankılandığını hissetme bocalaması geçirmek üzere iken, olanlar oldu..
Tonlarca haşin bulutlar birden teröristleşerek çevremize öfke bombardımanı yağdırmaya başladı.. Adına dolu dediğimiz patates büyüklüğündeki gökyüzü taşları, şarapnel parçalarını andırıyordu. Korku düşüncelerine kapılan insanlar, kendilerini iyice dibe vurmuş hissediyordu.
Bulutların da terörist pususu kurarak cana ve mala kastedecek ölçüde canavarlaşabileceğini, bu nesilin insanları akıllarından bile geçirmez..
Doğa insan yaşamına böyle bir ayarlamayı neden yaptı, diye kendinizi algısal düşüncelere yaptırmayınız. Başınıza bu tür bir şey geldiğinde doğayı yargılama şansınız yoktur.
Bizleri, beklenmeyen acılara sürükleyen doğa olaylarına karşı olumsuzu olumluya çevirmenin tek tesellisi şu olmalıdır:
“Beterin beteri vardır..”
Aklı işlemez duruma getiren trafik olaylarında nasıl davranmamız gerektiğini bugüne kadar öğrenebildik mi? İnsanların niçin savaştığına hâlâ akıl erdirebildik mi?
Endişe atakları geçirirken doğaya karşı hangi sorumluluklar içinde bulunduğunuzu da tartmayı ihmal etmeyin..
Dünyaya negatif bir puan vermeyelim. Çünkü, negatif işlerle uğraşanlar bizleriz..
BULGARLAR’IN BİR SÖZÜ: “Gökteki yıldızları değil, yerde ki sürülerini bir kere daha say..”