DÜZ MANTIK (2)
Sanırım elimizdeki ekranlar büyüdükçe onu kullananlar küçülüyor ve zihinleri ekranların parlaklığına esir ediyor. Bu “gönüllü” esaret ise suda pişen kurbağa misali yavaş yavaş bir kayıtsızlık yaratarak değdiği her şeyi cansız bir taş yığınına çeviren, üşüten bir dil yaratıyor. Bu soğuk dil ise, hiçbir şeye şükretmemenin, minnet duymamanın, zaten her şeyi hak ettiğini düşünmenin ve en nihayetinde de “madem hak ediyorum, teşekküre ne gerek var” zihniyetinin soğuk, ruhsuz, umursamaz ve “ben merkezli” tohumlarını yeşertiyor.
Yüreğimizi yakan orman yangınları devletimizin gücü, vatandaşımızın duyarlılığı ile bir şekilde söndü, söner de. Ancak orda mağdur olan yüzlerce vatandaşımız, canını inandıklarına şahit kılan şehitlerimiz, cayır cayır yanarak can veren yüzbinlerce mahlukatın yürek hanemize eklediği vebal ve gönlümüzde açtığı yara bir tarafa; sözünü ettiğim “ben” merkezli tohumlar yeşil kaldıkça, filizlendikçe, boy verdikçe gördüğüm ve anladığım kadarıyla gönül coğrafyalarımızı ve anlam haritalarımızı yakıp kül eden hırs, hased, kin, taraftarlık, konforizm, sahip olma hırsı ve tüketim çılgınlığının çıkardığı yürek yangınlarımız devam edecek.
Zira hep andığım gibi muhatabınız kim olursa olsun saygı bir iletişimin toprağı, dürüstlük güneşi, edep ve muaşeret yağmuru, sadakat tohumu, sevgi ise meyvesidir. Ancak takdir edersiniz ki toprağın olmadığı bir yerde hiçbir şey yeşermez.
Gerek bireysel ilişkilerimizde gerek toplumla olan iletişimlerimizde saygımızı yitirdiğimiz; sağcı, solcu, dindar, seküler, laik, muhafazakâr tüm kesimlerimiz de ezici bir çoğunlukla “ahlak” kavramını rafa kaldırdığı için; dürüstlük, edep, muaşeret ve nezaket kavramlarını yeşertemiyoruz ve beynim aramızda yaşanan bunca felakete rağmen duygu birlikteliğini yakalayamamış olmamızı başka türlü izah edemiyor.
Kabul etsek de etmesek de etnik kimliğimiz, ideolojimiz, düşüncelerimiz, yaşam biçimimiz, hayata bakışımız yetiştiğimiz ailenin, yaşadığımız toplumun bize öğrettiği değerlerdir. Ancak hepsini “ahlâk” çatısı altında toplayabileceğimiz; koşulsuz sevgimiz, tüm yaratılmışa ayrım gözetmeksizin ve ötekileştirmeden sunacağımız katıksız merhametimiz ve ucu bize dahi dokunsa amasız adalet anlayışımız vicdan çipimize kodlanan değerlerdir. Biz öğretilen değerleri kodlanan değerlerin önüne alırsak -ki bugün yazık ki yaptığımız şey bu- aramızda bir sevgi ve duygu birlikteliğini diri tutmamız mümkün olmayacağı gibi çatışmanın, ayrışmamın, didişmenin, ötekileştirmenin ve en önemlisi de tüm bunlar üzerinden kendimizi “aziz” zannetmenin değirmenine su taşımaya devam edeceğiz.
En tepedeki yöneticimizden an alt kademedeki memurumuza, işçimize, sade vatandaşımıza kadar hakikati kendi tekeline alıp öz malı sanan anlayıştan vazgeçerek, idrak etmek ve görmek zorundayız ki deprem, sel, orman yangını gibi afetler pek tabi ki doğal afetlerdir.
Ancak bizim son dönemde yaşadıklarımız (küresel bir plan olarak gördüğüm yaşanan yoğun göç dalgası da dahil) ihmalimizin, denetimsizliğimizin, liyakatsizliğimizin, önlem alamayışımızın, öngörüde bulunamayışımızın kaderidir. Zira fırtına bir sebep değil sonuçtur. Akıl denen nimet ise, fırtına çıkmadan tedbir alalım diye bize sunulmuş ve ilahi kodlama aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdıracağını (Yunus,100) kendisi beyan etmiştir.
Zira elinize alıp ekmeğe çikolata sürüp evladınıza verdiğinizde bir şefkat aracı olan bıçağı parmağınıza saplarsanız keser, ocağınızı tutuşturmak için kullandığınız çakmağı elinize tutarsanız yakar. Çünkü onların kaderi(ölçüsü) budur!
Dere yatağına yapılan, doğanın asli yapısına müdahale ederek ve buna akıl sır ermez bir anlayışla imar izni verilen evler, alınan ruhsatın çok üstünde çimentosu demirinden çalınarak dikilen binalar, bu konudaki denetimsizliğimiz; etrafımız ormanlarla çevrili olmasına rağmen sağlam ve esaslı bir yangın söndürme teşkilatı kuramayışımız olsa olsa arz ettiğim gibi fırtına çıkacağını bildiğimiz halde, bıçağın keseceğini, ateşin yakacağını bildiğimiz halde önlem alamayışımızın, denetimsizliğimizin ve yazık ki kabul etmek istemesek de liyakatsizliğimizin kaderidir.
(Bitti)