EĞİTİM FARK YARATMAKTIR
Bitkiler işlendikçe şekil alırken, insanlar eğitimle bilinçlenir. Bizler Dünya’ya zayıf geldik, güce ihtiyacımız var; bütünüyle yoksul doğduk, yardıma ihtiyacımız var; budala yaratıldık, muhakemeye ihtiyacımız var. Doğuştan sahip olmadığımız ve yetişkin olduğumuzda ihtiyaç duyduğumuz her şey bize eğitimle verilir.
Eğitim konulu toplantılarda ve yazılarımda benim konum, daima sınavların gölgesinde eğitim sistemi ve Türkiye olmuştur.
Yeni eğitim yılı başladı, görünen o ki, bu yıl da sınavlardan kurtulamayacağımız için yine bu konuyu kaleme alma gereğini duydum.
Sınavların kazandırdığı kamusal fayda verdiği zararlardan daha fazla değilse, o zaman, bu maddi ve manevi zararlardan ne zaman kurtulacağız? Bu emek ve kaynak savurganlığı ne kadar ve zamana kadar devam edecek?
Ö.S.Y.M. ve M.E.B.’nin yaptığı sınavlara yaklaşık 10 milyon öğrenci giriyor. Yarattığı ekonomik masraf 10 milyar dolardan fazla. Astarı yüzünden pahalıya mal olan bu sisteme atılan taş, ürkütülen kurbağaya değiyor mu?
Farklı taraf okurları, “Sen eğitimci misin? Mühendis adamsın, bu işten ne anlarsın?” diyebilirler. Ancak teknik adamlar, mesleklerinin gereği devamlı eğitim alırlar ve tecrübe kazandıklarında mahiyetindeki kadroları devamlı eğitirler. Uygulamalı eğitim sistemini iyi bilen meslek mensuplarıdır.
Bu köşede defaatle tekrarladığımız ve üst makamlara duyurmaya muvaffak olduğum doğal afetlerle ilgili çözüm önerileri konusunda yıllardır iddia ettiğim Doğal Afetler Bakanlığı’nın kurulma çalışmalarının başlatılmış olduğunu öğrendim ve çok mutlu oldum.
Eğitim sisteminde de eğitim uzmanlarının ve yetkililerinin affına sığınarak toplantılarda ve yazılarımda tekrarladığım tespitleri bu köşede yazmaya devam edeceğim.
Örneğin özetleyecek olursak;
Adaylar ilgi, yetenek ve hayallerine göre doğru yönlendirilmeli, adil, güvenilir, seçici ve belirleyici olmalı. Maalesef yapılan her sınav, kimi yeni, kimi hemen her konuda mükemmel özelliklere sahip gibi görünse de ve bu yönde bir algı yaratılsa da, memnuniyet oranı yüzde yirmi beşin üzerine çıktığı bu güne kadar vaki olmadı. Her sınav sonrasında, senden adam olmaz dercesine değersizleştirilen mezunlar, programsız insan gücü planlaması, boş kalan kontenjanlar, dershane, özel ders ve test kitaplarına yönelik artan bağımlılık…
Sürekli değişen sınav sistemlerinin adaylar ve aileler üzerinde yarattığı travmalar, ömür törpüsüne dönen, biri bitip, diğeri başlayan ve ömür törpüsüne dönüşen sınavlı yıllar, havaya savrulan milyarlarca masraf, sürekli ötelenen beklentiler, hayallere veda ve boşa geçen gençlik yılları…
Sınav odaklı eğitim sistemi, bırakın sosyal adaleti sağlamayı, aradaki derinliği daha da arttırıyor. En kötüsü de gençlerimizi değersizleştiriyor.
Ülke olarak sınav odaklı eğitim sistemini giderek arttırdık. Sınavsız, daha doğrusu, ölçme ve değerlendirmesiz eğitim sistemi tabi ki düşünülemez, ama asgariye indirmek ve ezbercilikten kurtulmak tabi ki mümkün.
Gençlere bilimi öğretmemeliyiz; onlara bilimin tadını vermeliyiz.
Gençleri eğitmek, zaman kazanmak için nasıl vakit kaybedeceğimizi bilmemiz gereken bir uzmanlıktır.
Eğitim, doğadan, insanlardan veya “şeylerden” sağlanır. Yeteneklerimizin ve bedenimizin gelişimi doğanın öğretisi, bu gelişimden çıkarımlar yapmak için öğrendiğimiz uygulamalar, insanların öğretisi ve bizi etkileyen objeler doğrultusunda edindiğimiz deneyim de “şeylerin” öğretisidir. Doğrudan sahip olamadığımız her “şey” eğitimin armağanıdır.
Bilgeler pek fazla konuşmazken, en çok konuşan kişiler genelde pek az şey bilenlerdir. Açıktır ki cahil biri, bildiği her şeyin önemli olduğunu düşünür ve bunu herkese anlatır. Ancak iyi eğitim görmüş biri, öğrendiklerini göstermeye henüz hazır değildir. Söyleyecek çok şeyi vardır belki, söylenecek daha da çok şey olduğunun farkındadır; ancak o sükûneti tercih eder.
İRAN ATASÖZÜ
“Bilge kişi bilgeliği arar, akılsız kişi onu bulduğunu düşünür.”
Sağlıcakla kalın.