CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

EĞLENCELİ BİR KIZ İSTEME TÖRENİ...

'' Bizim oğlana kız istemeye gittik, kapıyı  başı ortadan açık ,takım  yelekli ,ince bıyıklı   dünür  olacak herif açtı. Elimizde bir tepsi baklavayla duhul olduk . Mutfak hizasına gelince  büyük oğlana  ,yemek masasını işaret ettim;

-Masaya bırak,dedim. Büyük oğlan masaya bırakınca, küçük oğlanın kaynanası olacak hanım;

-Niçin zahmet ettiniz deyince - benim  büyük oğlan  bilmiştir- ;

-Hanım teyze , bu işlerde adet böyledir,dedi.  

Bu oğlan her yemeğe maydanoz olur. Gözüne dik dik baktım; sinirlendim. İtiraz eder gibi oldu;

-Ama baba ,benimkinde de bunu yap...mıştık... diyecekti  ki;

-Kes lan, dedim.

Oturma odası denen mahale  girince , o hoo,  on- on iki  kişinin yirmi dört  gözünün birden   üzerimize dikildiğini dördüm.Utandım.  Dünür olacak herife ;

-Bunlar kim,diyecektim ki, ince bıyığı,dudak ucunda duran, halim selim bir ev sahibi hafifçe gülümseyerek;

-Oturun da öyle  tanışak, dedi.

Oturdum.Yanıma da kendi oturdu; karşı kapı odasına doğru seslendi;

-Hele avrat  misafir gelmiş evimize  hemen bir çay indirin dedi.

Karşı kapı açılınca ,içeri  çevresi kara boncuk çevreli dolağıyla,şalvarlı  bir hanım girdi. Başını hafifçe eğerek;

-Hoş gelmişsiniz kardaş, dedi. Ben  de  kafile reisi olarak hafifçe dizimin üstüne doğrularak;

-Hoş bulduk bacım,dedim. Kapı aralığından bizi hanımın ev külfetince diğer odada izzetlenip baş köşeye oturtulduğunu gördüm.

Kafilemde iki oğlum, hanımım, bir adet kayın, bu kaynımın hanımı ve  benim bacım var idi.  Karşı takımda biri  palabıyıklı , sekiz köşe şapkalı bir atmış-yetmiş  yaşlarında erkek bir dayı  ile saçı sıkı briyantinlenmiş, Ayhan Işık bıyıklı, kravatlı bir memur damat  ile ikide bir ona sokulan bir kız çocuğu var idi. Diğerleri burada yazılmayacak önemde uzak akrabadan , teferruattan ibaret idi.

Erkekler bir tarafta,hanımlar bir tarafta oturmuş idi...

Sessizliği bozmak bana düştü. Ev sahibine hitaben ;

-E, ev sahibi ,bunlar  buraya neye gelmiş?  Kimdirler? Neyin nesi kimin fesidirler ?  İn midirler, cin midirler?  Sormayacak mısın? deyince ev  sahibi toparlanarak;

-Hoş geldiniz ,safalar  getirdiniz. Bizde adet üç gün misafire , kimsin , nesin,nereden geliyor, nereye gidiyorsun?  Hacetin nedir, diye sorulmaz,deyince ben lafa buradan girdim;

-Kusura bakmayın,bizim sizin adetlerinizden haberimiz yoktur,dedim. Ev sahibi orta karar göbekli ve esnaf ;

-Lakin  bizde adet şudur ki, misafire sorarız;  misafir susuz musun, uykusuz musun?  Misafir uykusuzsa yatak serer, susuz ise su ikram ederiz, deyince güldüm. Cevaben;

- Ev sahibi  adetinizi beğendim, lakin  ''aç mısın ?''  demez misiniz ,dedim... Evin hanımı  şakamı anlamamıştı. Herifini ayıpladı ;

-Herif ,hakikaten ayıp ettin. Misafire niçin  aç mısın diye sormazsın?   deyince adam mahcup; yüzü kızararak ve acemice kekeledi , yüzü yerde;

- Aç mısınız? diyebildi . Ben de gayet ağır bir edayla;

-Valla, çeşme başından uyur idik,uyardılar , suyumuzu içip yemeğimizi yedirdiler... Karnımız toktur,dedim.  Adam, içeriye doğru;

-Kız çabuk çay koyun,hele !.. diye seslendi. İçeriden gelen evli olduğunu tahmin ettiğim evcimen  kızı;

-Tamam baba,dedi, mutfak tarafına duhul oldu.

Merasimin bu kısmı tamamlanınca , rahatladım. Tanışma faslına geçtik. Künyemi okudum. Sırayla takımımdaki şahısları  tanıttım.  Karşı  taraf ta kendi takımını ve teferruatını tanıttı. Karşılıklı memnun olduktan sonra, adama döndüm;

- Vallah ,bu işten haberim yoktu,dedim. Daha geçen gün benim avrat çıtlattı,deyince adam da;

- Vallah, benim de bundan geçen gün haberim oldu,dedi. Benim hanım da bana söyledi . Böyle ... böyle,diye, deyince  iki dizim üzerine çökerek ;

- O zaman Allah'ın emri,Peygamberin kavliyle senin kızını benim oğluma istiyorum,dedim. O  anda ortalığı tatlı bir heyecanın  sardığına şahit oldum.

''-Kız evi naz evidir'' ,kız evi  nazlanacak ,diye beklerken, dünürüm olacak herif  son noktayı koydu  ;

-Madem birbirlerini sevdiler ,Allah hayırlı etsin,dedi.

Meğerse bunlar önceden  bizi sorup soruşturmuşlar, ailemizi beğenmişler. Oğlanı da işyerinden sormuşlar. Bilmiyorlarmış ,yeni öğrenmişlermiş  ayağına yatıyorlarmış meğerse. Çoktan kararlarını vermişler.

Ben biraz açık sözlüyümdür; söylemesi ayıp ;dedim ki;

-Madem öyle ; bize   söz  değil , haşa huzurdan b.k yemek düşer.. 

Bu lafımı benim şakacı huyumu bilmeyen karşı takım üyeleri  soğuk karşıladılarsa da sonuçta şerbetler geldi.Çay içtik . Pasta yedik. Oğlana kıza seslendim. Gelip el pençe divan durdular, büyüklerin elini,küçüklerin gözlerini  öptüler...

-Dünür ,dedim, şimdi bu gençlerin sıkça bir araya gelmesi dedikoduya sebep olmasın...Kızın adı çıkmasın ... Nasıl uygun görürseniz öyle yapalım,dedim. Dünür;

-Haklısın,dedi.

Hemen orada söz yüzüklerine taktık.

Nişan için  karşılıklı tarih verdik birbirimize.

Çok hoşuma gitti,adam. Tam bana göre bir dünür ... Kalender bir adam;

-Nişan da ,nikah da aileler arasında olsun, dedi...

Bu hikaye de böylece hitama ermiş bulunuyor. Arz etmek isterim ki, bu hikaye gerçektir. Lakin  olayda geçen sözlerin arasına hilafı hakikat girmiş olabilir. Zaten zamanımızda hilafı hakikatin girmediği bir yer mi kaldı...

Kendini yazıcı zanneden bu aciz  ademe de;  ''Gençler ersin muradına ,biz çıkalım kerevetine'' demek düşer...

<