EHLİ İSLAM'A VE ALİMLER ZÜMRESİNE NAZAR DEĞDİ
“Şüphe duymayan hakikati bulamaz.”
- İmam Gazali-
Bugün anlatmak istediğim Gazali’nin tasavvufi yönü. Dolayısıyla bu sahada çalıştığı en geniş kitabı olan ve hakikati arama kararı sonucu ilmi ve fikri tartışmalar başlattığı “El Münkız mine’d dalal”den (hakikat arayışı) alıntılar yaparak ilerleyeceğim. Böylece en başta tavsiye kaynağımızı vermiş olalım.
1080’de Nişabur’daki Nizamiye Medresesine girip hocası İmamü’l-Haremeyn El- Cüveyni ‘nin öğrencisi olduğunda, hocası onun hikmet ve felsefede edindiği sağlam formasyonu fark etmiş ve onun için “Gazali derin bir denizdir.” demişti. Kuşkusuz haklıydı. Ancak o derin deniz, El Münkız’ı yazarken, zahir olan bilgiyi sorgulamaya başlamış zaten tabiatında da olan şüphecilik girdabına girmişti. Kitapta bilgiye dair her şeyi yeniden tartışmaya açarken Beyazıd’ı Bistamı, Cüneyd-i Bağdadi gibi büyük tasavvuf alimlerini araştırdı ve edindiği tasavvufi birikim sayesinde varlığın en gizli ve derin noktalarına ulaşabildi. Ulaştığı bu aşama onda bir bunalıma yol açtı. Nizamiye medresesinde eğitim verdiği 4 yıllık müderrislik döneminde elde ettiği ün ve kazançları artık ona önemsiz geliyor, içinde büyüyen şüphelerle fikri birtakım bunalımlarla altüst oluyordu. El Münkız’da belirttiğine göre, şüphesi sadece metafizik ve bilgi problemleriyle ile ilgili değildi, aynı zamanda ahlaki bakımdan da kendini sorguluyor, dünya işerinde boğulduğunu, faaliyetlerin en güzeli olan eğitim ve öğretim çalışmalarının bile önemsiz olduğunu çünkü bunları Allah rızasıyla değil makam ve mevki için yaptığını fark ediyordu. Nefsi onu zorlasa da sonunda tüm bu şöhreti ve kazancı bırakıp 1095’te Bağdat’tan ayrıldı ve bütün malını muhtaçlara dağıttı. Gazali’nin gidişini Müslüman dünya; “ehl-i islam’a ve âlimler zümresine nazar değdiği..” şeklinde yorumladılar.
El Münkız’daki açıklamalarına göre Bağdat’tan ayrılıp Şam’a gitti ve orada Emeviye Camisi’ne çekilerek nefsini terbiye etti ve ahlakını güzelleştirmek için uğraştı. Daha sonra sırasıyla Kudüs’e ve hac ziyareti amacıyla Mekke ve Medine’ye ve Hicaz’a gittiği süreler tahmini 10 yılı buldu. 1106’da Nişabur’a geri döndü ve tekrar Medrese’de ders vermeye başladı. Fakat bir fark vardı;
“O zamanlarda mevki kazandıran ilmi öğretiyordum; şimdi ise mevki terk ettiren ilme çağırıyorum.”
Gazali kuşkusuz çok büyük bir fakihdi, kelamcıydı, mutasavvıf ve filozoftu. Yaşasaydı, ahir zamanın bu “âlimim” diye geçinenleri onun önünde titrerlerdi.