EKOSİSTEM
Çevrebilim de denilen ekoloji, canlı organizmaların, evlerinin veya çevrelerinin ve onların çevresindeki her şeyin, hayvanların, bitkilerin, iklimin, toprağın, suyun ve havanın incelenmesidir.
Yaşayan varlıklar ile onların yaşadıkları çevre arasındaki ilişkilerin incelenmesidir, ekoloji.
Ekolojik bilgiler, insanlar tarafından binlerce yıldan beri kullanılagelmesinde rağmen ekoloji, en yeni bilimlerden biridir. Bilginler ve âlimler, çevrenin yaşayan varlıklar üzerindeki tesirlerini incelemeye ve kitap yazmaya başladılar ve ekosistemler kullanılmaya başlandı. Bir ekosistemin bizim sandığımız kadar kompleks değil de, tasavvur edebileceğimizden de daha muğlâk olduğu zamanla anlaşıldı.
Dünya’da ve Türkiye’mizde yarının en önemli meselesi ekolojik meseleler olacaktır. Bu nedenle ekosistemi çok iyi anlamamız ve öğrenmemiz gerekiyor. Ekosistemin cansız parçaları, ekosistemde vücut bulabilecek hayatı tayin eder. Ekosistemin canlı parçaları, cansızlara da ekseriyette tesir eder.
Bir ormana yağmur yağdığında, ağaçların dalları ve yaprakları damlaların hızını keser. Yerdeki toprak tabakaları, yere düşen suyu emer ve yağmurun toprağı götürmesine engel olur. Böylelikle ekosistemin canlı kısımları, cansız parçaların muhafazasını sağlar. Ağaçlar, gerçekte toprağa hayat verir. Çünkü yere düşen yapraklar çürür ve toprağı besler.
Bir ekosistemin canlı ve cansız parçalarının birbirlerine nasıl tesir ettiklerinin en iyi örneği yapraktır.
Ekologlar toprak ile bilhassa ilgilenirler zira insanlarınki de dâhil bütün toprak organizmalarının hayatı toprağa bağlıdır. Her şey topraktan çıkar ve toprağa girer.
Dünya nüfusunun süratle artışı ve yeryüzündeki gıda imkânlarının sınırlı oluşu, gıdaların maruz olduğu gerçeklerin dikkate alınmasını gerektirir. Yeryüzündeki yaratıkların gıdalarının ekoloji ile olan ilgisinin anlaşılması için Güneş’ten başlamak gerekir.
150 milyon km uzaktaki Güneş, fantastik miktarda şua enerjisi yayımlar. Bu muazzam enerjinin sadece cüzi bir kısmı Dünya’ya ve atmosferine ulaşır.
Yeryüzüne erişen toplam enerjinin yaklaşık yüzde biri de bitkiler tarafından zapt edilir.
Güneş, Dünya ekosistemini çalıştıran bir yakıt gibidir. Kuşun ötmesi, kuzunun sıçraması ve sizin bu gazeteyi okurken tutmanız için lüzumlu enerjiyi Güneş verir. Bitkiler için hayati olan fotosentezi de Güneş sağlar.
Mineraller ve diğer besleyici elemanlar tabiatta yeniden kullanılır, ama enerji tekrar kullanılamaz. Yeryüzünde hayat, Güneş’ten enerji geldiği sürece mümkündür.
Hızlı yürürken vücudumuzdaki sıcaklık kaybını bilhassa hissederiz. Böyle hallerde vücudumuzda toplanan gıda enerjisi, hareket (kinetik) enerjiye dönüşür.
İnsan, Dünya’nın her tarafında ekosistem ile oynamakta ve telafi edilemeyecek hasarlara sebebiyet vermektedir. Süzme tertipleri ile fosfat ve diğer tehlike arz eden maddeler sürülmediği takdirde, göllerin kurumasının önüne geçilemeyecektir. Her göl insan gibi doğar doğmaz yaşlanmaya başlar ve ölmeye mahkûmdur.
Bir orman yangınının henüz külleri bile soğumamışken, yerdeki tohumlar ve hala canlı olan kökler yeniden ormanı vücuda getirmeye başlarlar.
Ülkemizde ve Dünya’nın birçok ülkesinde ekosistem süratle değişiyor. Bundan böyle ekosistemin nasıl değiştiğini ve bu değişikliğin ve bu tesirlerin neler olabileceği tabiat olaylarına bakarak anlayabiliriz.
Bitki ve hayvanların istikrarlı bir hayatı sürmeleri, insanlar için son derecede önemli ise de, insanlar ekosistemi değiştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Yangınlar, kerestecilik ve çiftçilik ekosistemde değişiklik vücuda getiriyor. Düzenin tabi seyrini bozuyor, mahsul yetiştirilmesi, hayvan üretilmesi veya başka sebeplerle tabiat değiştiriliyor ve doğal düzene engel olunuyor.
Bu gün, yeryüzünün muhtelif yerlerinde, planlar yapılıyor. Zehirli gazlar havaya ve zehirli sular denizlere dökülüyor, fabrikalar suları murdarlaştırıyor. DDT gibi haşaratı öldüren ve felaket şiddetli yan tesirler husule getiren tarım ilaçları, muazzam miktarlarda kullanılıyor. Ormanlar, tarlalara feda ediliyor. Ormanları katledenlere caydırıcı cezalar verilmiyor. Dünya’da ve ülkemizde orman yangınları ve sel baskınları devam ediyor. İnsanlar, hakkında pek az bilgi sahibi olduğu ekosisteme, büyük zararlar veriyor.
Tabiat, hakkından gelinmesi gereken bir düşman olmaktan çıkarılmalı, birlikte yaşanması gereken bir dost, bir sevgili olmalıdır.
İnsanın hayatta oynadığı oyunun gayesi kazanmak değil, sadece oyuna devam etmek ve oyunun devam etmesini sağlamaktır.
Biz, beşeri mahlûklar, hayat ağında sadece bir ipliğiz.
Ekolojik şuurun en derin yerleşmesi gereken insanlar ardında biz Türkler geliyoruz. Ülkemizin büyük bir kısmını çöle çevirdik.
Kusuruma bakmayın ama bizler genellikle tabiattan zevk almayan, tabiatın kadrini bilmeyen, tabiattan rant sağlamaya çalışan insanlarız. Dünya’nın hiçbir yerinde, tabiatın, suların, ormanların, Ülkemizdeki kadar vahşice katledildiği bir ülke düşünemiyorum.
Orman yangınları ile ağaçların yok edilmesi ve otlakların çoğalması erozyonu hızlandırmış ve su rejimleri değiştirmiştir. Tarım alanları azalırken çölleşme hızlanmış, dünyasız kalkınma, plansız yapılaşma, tabii dengeyi bozmuştur.
Yüzyıllardır yaşanan olayların ve özellikle son dönemlerde insanların birbirlerine ve doğaya verdiği zararlar büyüktür. İkinci Dünya Savaşı, bölgesel çatışmalar ve işgallerde yüz milyonlarca kişi hayatını kaybetti ve trilyonlarca dolarlık yıkım oluştu.
İnsanlar, dinleri, ırkları, ten renkleri için öldürüldü veya sürüldü.
Kafkaslar ve Ortadoğu’da çok ah çektiler, Afganistan ve Irak işgallerinde, Yugoslavya ve Afrika’daki iç savaşlarda bilanço korkunç.
Göç olasılığı, günümüzün en büyük dramlarından.
Açlık, yoksulluk, adaletsizlik ve kötü yönetim, milyonlarca insanın feci şartlarda yaşamasına neden oluyor.
İnsanlar hiç kullanmayacakları ürünlere tonla para harcıyor, tamamını yiyemeyecekleri miktarda gıdaları evlerine taşıyor, israf ve verimsizlik had safhada.
Aşırı su kullanımı ve yanlış tarım doğayı mahvediyor. Ormanlar yakılıyor, sular kirletiliyor, göller kurutuluyor ve balıklar ölüyor.
Yakın gelecekte milyonlarca insanın suya erişimi zorlaşacak.
Tüketim çılgınlığı ve duyarsızlık, böyle devam eder ve insanlar çevre kaynaklarını bu hızla yağmalamayı sürdürürse, mavi gezegen canlılar için korkunç bir yere dönüşecek.
Orman yangınları, şu veya bu şekilde söndürülür. Bundan daha vahimi, asıl tehlike içimizde beslediğimiz ve bir türlü söndüremediğimiz yangınlarda.
Böylesine felaket günlerinde bir ve beraber olamıyorsak, vay halimize!
Ülkenin geleceği ile ilgilenen, fikri ve çözüm önerisi olan herkesi bir araya getirip, tedbirler alınmalı ve halka güvenilmeli.
Yoksa sosyal medya adreslerinde kimin hangi amaçla ve ne maksatla provokasyon yaptığını çözemeyiz. Çünkü bu adreslerde gerçeklerle-yalanlar, acıyla-öfke birbirine karışır. Bu da kaos doğurur.
Siyasette kavga ve kaos zamanı hiç değildir.
Su bize emanettir. Akıp giden bir dereden abdest alıyorsanız, o su bize emanet olduğundan fazla kullanmamalısınız çünkü o su bize emanettir.
Hava. İnsan nefesinin insana sayılı verildiği, bundan böyle iyi kullanılması gerektiği, boşuna harcanmaması düşüncesi ile 1300 yıl yaşadık. Tam o geldi, biz kaybettik. Şimdi yeniden keşfediyoruz. Biz de artık çevreciyiz diye seviniyoruz.
Bizler dinimizin emirlerini bile düşünemeyen insanlarız. Çünkü Dünyanın en ileri dini olan İslamiyet’in vecibelerini yerine getirmiş olsa idik, Türkiye bugün bir yeryüzü cenneti olurdu. Kuran-ı Kerim’in ayetlerinde, Peygamberimizin hadislerinde ağaç sevgisine dair müteaddit sözler eder.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
Şehzadeliği sırasında Trabzon’da vali iken, Sultan Süleyman, o havalide yetişen Dıraht elması ile bilinen gayet lezzetli bir elmadan çok hoşlanıp, sultanlığı sırasında sarayın bahçesinde Dıraht elması ağaçları diktirmiş. Fakat kızıl karıncalar ağaçlara dadanmış. Bu nedenle ağaçlar meyve vermemiş. Görevliler göztaşı ile karıncaları yok etmek için Sultan’a danışmışlar. Kanuni : “Ben bu konuda fetva veremem.” demiş. Fetva makamı Zenbilli Ali Efendi’ye şu beyiti göndermiş:
“Dırahtı ger sarmış olsa karınca, vebal var mı karıncayı kırınca?”
Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi, Sultan’a şu cevabı göndermiş:
“Huzuru mahşere varınca, Hakkın alır Süleyman’dan karınca.”
YUNUS EMRE
Türk-İslam Kültürünü çevrecilik şuuru, hatta sadece bu emanet müessesesi ile doruğa eriştirdi. Durumu, konumu, özelliği, ne olursa olsun, her hangi bir canlının öldürülmesi yasaklanmıştır. Hatta cansızların yok edilmesine cevaz yoktur. Çünkü onlar, dağlar, taşlar, bizim inancımıza göre zikrederler:
Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni
[Yunus Emre]
Onlar Allah’a niyaz durumundadırlar. Onların durumları dengeleri bozulamaz.
DÜNYA BİZE EMANETTİR
Bu can Dünya üzerinde bize bir başka emanettir.
Hatta çocuklarımız, onlar bize emanettir.
PEYGAMBERİMİZDEN FEYZ ALINACAK ANEKTODLAR
Peygamber efendimiz, çok sıcak bir günde, bir ağaç gölgesinde Hudeybiye antlaşmasını imzalarken, ağacın bir dalı efendimizi rahatsız edecek şekilde yüzünü okşuyordu. Peygamberimiz, o dalın koparılmasına izin vermedi. Kendileri antlaşmayı okurken ve imzalarken yardımcısı o ağacın dalını ondan uzak tuttu.
Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar: “Kıyamet kopacağını haber alsanız bile, elinizde bir fidan varsa, dikmekten vazgeçmeyiniz.”
Yine Peygamberimiz: “Bir ağaç kesenin baş aşağı cehenneme atılacağını” buyurmuşlardı.
Atalarımız ağaç sevgisini: “Yaş kesen, baş keser.” sözü ile dile getirmişlerdir.
Sağlıcakla kalın.