M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

ELENEN ÖĞRENCİ DEĞİL SİSTEMİN KENDİSİDİR (1)

Malumunuzdur, Milli Eğitim Bakanlığımız en çok yenilik yapan bakanlıklarımızdan biri. Çünkü ülke tarihinde en sık el değiştiren bakanlık ve her gelen bakanımız bir önceki mevkidaşının yaptığı çalışmaları devam ettirmek yerine anlaşılamayan bir sebeple yeni reform paketi ve projeler açıklıyor. Böylece de değişen her bakanımız ile birlikte yeni bir eğitim sistemi ve yeni bir bakış açısı geliyor ve tuğlaları üst üste koyup birinin başladığını diğeri tamamlayacağına her gelen bakanımız, sistemi sil baştan değiştirme çabası içine giriyor. Çünkü bakanlarımız koltuğa oturduğu gün eğitimle ilgilenmeye başlıyor, gittikleri gün de yazık ki herşeyi o binada bırakıyor. Zira ben bugüne kadar hiçbir bakanımızın çıkıp da yere göğe sığdıramadığı projesi çöpe atılırken “ne yapıyorsunuz” dediğine, projesine “sahip çıktığını” görmedim. 

Bugüne kadarki bakanlarımızın ortak özelliği; eğitimle ilgilerinin olmamasıydı. Ama şu anki bakanımız atanınca, sanırım başta ben eğitime gönül veren herkes çok sevindi bu isabetli atamaya ve yarınımızın daha aydınlık daha güzel olacağı tahayyülü ile kendisine yüksek kredi sağladık. Ben kendi adıma halen bunu ısrarla koruma çabasındayım; zira samimiyet ve gayretinden zerrece endişem yok. 

Ancak önündeki tablo oldukça vahim. 

Çünkü konuyla ilgilendikçe ortaya çıkan veriler iç karartıcı ve irade dışı bir karamsarlığa itiyor. Sayısal veriler diyince ekonomiye bakar gibi “üretim ve ihracat patladı, turist sayısı başına düşen harcama ikiye katlandı, otomotiv üretiminde rekora gidiyoruz” şeklindeki açıklamalardan söz etmiyorum ama yazık ki bu açıklamaların benzerlerini eğitimde de görüyoruz. “Okul ve derslik sayısı şu kadar arttı, öğrenci ve öğretmen sayısı şu kadar yükseldi, şurdaydık buraya geldik, bakanlık bütçemiz şuradan şuraya geldi, çocuklarımızın bursları üçe beşe ona katlandı” türünden açıklamalar, eğitime yönelik söylemlerin ana çatısını oluşturuyor.

Sayısal gelişmeler yok mu? Elbette var. Hem de fazlasıyla

Zorunlu eğitim süresinden, ayrılan bütçeye, öğrenci ve öğretmen sayısından maaşlara kadar hemen her şey dünle kıyaslanmayacak oranlarda tabi ki yükseldi. Harikulade ve şu yaşıma rağmen gidip öğrencisi olmak istediğim donanımlı ve devasa binalar yapıldı. 

Ama sanki eğitimde çok daha önemli olan sayısal artış değil de; kalite, toplum memnuniyeti, çağın gereklerine uyum, uluslararası derecelendirme kurumlarındaki yerimiz, maaşların yeterliliği, peygamberlik mesleğini ifa eden toplum mühendisi yaşları kaç olursa olsun eli öpülesi öğretmenlerimizin saygınlığı; eğitim ve öğretimin toplumda yarattığı katma değer ve en önemlisi de ülkeye, millete, mesleğe, çevreye, tarihe, kültüre, milli ve manevi değerlere yönelik aidiyetlerimize katkı ve bilgiyi hayata ne kadar kattığımızın derdiyle kıvranmamız gerekiyor.

Ancak yazık ki özellikle ulusal ve uluslararası veriler bu konuda artık görmeyi erteleyemeyeceğimiz, kulaklarımızı tıkayamayacağımız, vicdanlarımızı örtüp başımızı çeviremeyeceğimiz tehlike sinyalleri veriyor ve “hazinemiz” olan gençlerimizi toprak altından çıkarıp cürufundan ayırıp insanlığa ve topluma yararlı birer fert haline getireceğimize onları daha çok gömdüğümüzü gösteriyor.

Buyrun, bu verilere hep beraber bakalım;

Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre “Genel Eğitim Kalitemiz” forum içerisindeki 143 ülke içinde 2008-2009 Eğitim Öğretim yılında 77.sırada iken, 2014-2015 eğitim öğretim yılında 89.sıraya, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 92.sıraya, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 92.sıraya ve nihayetinde 2016-2017 eğitim öğretim yılında ise 104.sıraya düşmüş. 

Aynı forumun verilerine göre “İlkokul Eğitim Kalitemiz” yine 143 ülke içinde 2008-2009 eğitim öğretim yılında 91.sırada iken, 2014-2015 eğitim öğretim yılında 94.sıraya, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 100.sıraya, 2016-2017 eğitim öğretim yılında ise 105.sıraya düşmüş. 

Bitti mi? Yazık ki hayır

Durum “Temel bilimler” olan Fen ve Matematik alanlarında da oldukça vahim maalesef.

143 ülke içindeki “Matematik ve Fen Bilimleri eğitim kalitemiz2008-2009 eğitim öğretim yılında 73.sırada iken, 2014-2015 eğitim öğretim yılında 98.sıraya, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 103.sıraya, 2016-2017 eğitim öğretim yılında 107.sıraya düşmüş. 

Bu yazımda Dünya Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün her yıl bakanlığımız ile ortaklaşa yaptığı PİSA verilerine değinmeyeceğim ama bunu ilerleyen yazılarımda sıklıkla işleyeceğim. Çünkü orda da durum oldukça vahim durumda. Öyle ki uluslararası arenada bu test içinde matematik ve fen bilimleri alanında “mükemmel” kategorisinde tek bir öğrencimiz dahi yok maalesef. 

Bizdeki sayısal verilerde de durum çok farklı değil. 

Üniversiteye giriş sınavlarında 2001 yılında 9.315 gencimiz, 2002 yılında 8.919 gencimiz, 2016 yılında 32.983 gencimiz, 2017 yılında 37.026 gencimiz “sıfır” çekmiş

Yani “Temel yeterlilik testi” için baraj geçme puanı olan 100 puan ve üstü alamamış ki bu adayların yarım net dahi yapamadığı anlamına geliyor. 

2018 yılına baktığınızda “sıfır çeken” genç sayımız 41.281 kişiye yükselmiş ve 2018 yılında temel yeterlik testini geçemeyen genç sayımız 496.616 kişi. Geçen yıl sınava giren yaklaşık iki milyon üçyüz bin aday açısından baktığınızda bu rakam neredeyse her 4 adaydan birine tekabül ediyor. 

Ürkütücü bir tablo değil mi sizce de… 

Ama dahası var. 

ÖSYM’nin resmi web sitesine girerek rahatlıkla görebileceğiniz bu verilere göre 2018 yılında temel yeterlik testine katılan adayların % 8’i yani yaklaşık 180.000 aday hiçbir matematik sorusuna doğru cevap verememiş. Fen Bilimlerinde ise bu oran % 7’lik bir orana tekabül ediyor ve sınava giren 161.000 aday hiçbir Fen bilimleri sorusuna doğru cevap verememiş

Bakanlığımızın yayınlamış olduğu istatistiki verilere baktığınızda özellikle bu işin maddi boyutu çok daha korkunç rakamlara ulaşıyor. 

Bu işin canını adeta dişine takıp “çocuğum yeter ki okusun” düşüncesi içinde gece gündüz çabalayan anne, baba ve ebeveyn boyutunu görmezden gelseniz, sınava giren gencin yaşadığı hayal kırıklığının üstünü örtseniz bile; 2017 verilerine göre bir ortaöğretim öğrencisinin bakanlığımıza maliyetini kişi başı 6.676 TL olarak hesapladığınızda “sıfır çeken” 41.281 gencimizin devlete maliyeti 2018 yılı için 275.591.956 lira

Yani yaklaşık 276 milyon liramız çöpe gitmiş

(Devamı var) 

 

<