Eski hikayeye yeni versiyon…
Eski hikaye...Bu yeni versiyonu... Ben uydurdum...
Belki bu koronalı günlere pek uygun bir hikaye değil ama hikaye işte…
Alman Gerhard ile Fransız Michel bir toplantı için İstanbul'a gelmişler...
Hikaye bu ya, onlara mihmandarlık yapan Hasan konuklarını önce İstiklal Caddesi'nde akşam iki volta atıp piyasa yaptıktan sonra, işin gereğini yerine getirmiş ..
Nevizade Sokağa dalmışlar...
Hava biraz soğuk ama yine de ortalık cıvıl cıvıl...Genç kızlar, genç oğlanlar bir neşe bir muhabbet...
Eh biraz oturup konuşalım demiş Gerhard ve Michel..
Hasan sıkıntılı ne de olsa konuşmanın hep dışında kalacak. Zaten davette edilmemiş…
Gerhard ve Michel hemen, bir masaya tünemişler, beyaz peynir bir de küçük rakı...
Sonra bir muhabbet bir muhabbet...
Eeee....Entel mekanı Nevizade, Almanı da Fransızı da o masaya oturunca farklılaşır..
Sohbet, heykel resimden başlayıp sonra eksik etek Angela'ya, donjuan Macron'a kadar uzanıvermiş hemen...
Rakı bu... Gerçi markalandı artık çeşidi bol...Ama yine de sonuç aynı...
Şişede durduğu gibi durmuyor...
Bir efkar bastı mı sorma gitsin...
Gerhard soruyor...
Ya Michel, bizim Angela'nın yaptığına ne demeli.... Yapılır mı Macron'a bu... dediği dinlenmeyen biri haline getirdi sizin kini"
Ya sorma demiş Michel; "Haklısın...Bizim Macron'da zor da kaldı…Adam bir yıldır yaptırım diye çırpınıyor. Angela her seferinde atlatıyor"
Sonra bir iki kadeh daha...diller dolaşmış önce sonra yarım dilli muhabbet iyice koyulaşmış....
Ve sonunda Gerhard patlamış...
Ya Mıchel, bu Angela'nın inadı bitmez, ııh derse ne olacak bu Macron'un hali...
Helmut, "takma kafana" demiş...
-Bizimki bir yolunu bulur. O işini bilir... Türkiye'ye yaptırımı başlatır, Yunanı kurtarır.. Angela bu defa sallayamaz… Görürsün
xxxxx
Hikaye bu kahramanlar tanıdık gibi...Masada bir kişi eksik...
O; yani masaya oturması için davet edilemeyen Hasan ...
Masa muhabbeti belli 11-12 kasım AB zirvesinde Türkiye'ye yapılacak yaptırım meselesi..
Gerçi bu kez kazasız belasız atlattık ama Mart ayı da çok uzak bir ay değil…
Kesin, O güne kadar yine bol bol laf salatası yapılacak. Ama şuna inanın AB'nin tehdidi hiç durmayacak.
Eğer Mart ayında yaptırım kararı çıkar ise işte o zaman erken seçim kaçınılmaz olacaktır.
Başta CHP olmak üzere millet ittifakının kurmayları ABD ile ilişkileri eleştirdi, Doğu Akdeniz için açık seçik bir iki kelam bile etmedi.
İş başa düşünce ne yapacaklarını kimse bilmiyor. Suskunlukları ise bu konuda bir planları olmadığı izlenimini veriyor.
Aslında halk arasında ABD ve AB bize bir şey yapamaz ifadesi yerleşik…
Unutmamak lazım Fransa fena bastırırsa AB'nin de yapacağı bir şey kalmaz, ya dağılır ya da göstermelikte olsa yaptırım kararı alır. .
Türkiye'de eğer AB'nin ve ABD'nin dediğini yaparsa alenen yarı müstemleke gibi bir duruma düşer...
İşte bunu anlayacak Türkiye'de siyasi irade ne kadar mevcut bilinmiyor. Siyasiler kafasında bir plan varsa da biz bilmiyoruz...
Türkiye'de siyasiler vatandaşın ne demek istediğini anlayacaktır veya biz öyle umuyoruz.
Niye muhalefet uzun zamandır sandıktan bahseder oldu.. Çünkü onlar da gidişatı görüyor…
Görüyor da çözümün ne olduğunu söylemiyor. Bizi rahatlatmıyor… Belki…
Neyse…
Biz ise "ne olacak halimiz" diye soruyoruz..
Bu "ne olacak halimiz" durumu biraz karışık...
Bu sadece Nevizade Sokağı esprisine de bağlı değil...
Uzun zamandır tartışılıyor...
Bu AB ile başlayan tartışma sonunda Türkiye'nin demokratikleşmesi ne gelip dayanacak...
İddia ediyoruz ki; AB faşist ve şantajcı bir örgüttür.
Kendileri, istedikleri hiçbir şey olmayınca hep "yaptırım" uygulama ile tahdit ederler..
Şöyle bir düşünün Doğu Akdeniz meselesini…
Söyledikleri ve istedikleri şey tam bir, "Bu faşist bir uygulamadır. Hem kanuna, hem hukuka hem de insan ahlakına sığmaz: Bu ilkel bir düşüncedir"
Avrupalı faşistler bize demokrasi öğretiyor ve akıl veriyor...
Buradan şu sonuç çıkmasın...
Türkiye güllük gülüstanlık...
Aslına bakarsanız mesele tencere dibin kara; senin ki benden kara meselesi…
Yapacak bir şey yok ama bu AB hamamının tellakları çok fena…
Dikkat!