M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

EZAN OKUNAN HER YER VATANDIR – 3

EZAN OKUNAN HER YER VATANDIR – 3

Bizim cephemizde ise onların yedi yirmi dört mesaileri ile işin içine bir de inandığı dine dünya çıkarları uğruna yalan söyletmek de eklenince tablo tam bir bulaşıcı veba halini aldı ve yazık ki görüldüğü kadarıyla da uzun yıllar süreceğe benziyor.

Çünkü yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi her şeyden önce insanlar kendi kültürlerinden koparıldı. Kendi inançlarına yabancı bırakıldı. Akılsızlığının karşılığını “kader” olarak algılamaya başladı ve Allah da başına sünnettullah gereği pislik yağdırdı, yağdırmaya da devam edecek. (Yunus,100)

Bakın olan bitene…

Dünya nüfusunun neredeyse üçte birine sahip, İslam iddiasında olan altmış civarındaki hangi ülkede kan yok, gözyaşı yok, barut kokusu yok, arşa yükselen ağıtlar yok.

Hani Allah inananların yardımcısı idi?

Sabahtan akşama kadar dilimizden düşürmediğimiz, her işimizi ona havale ettiğimiz ve en acısı da başta kendi nefsim inandığımızı söyleyerek birçoğumuzun zerre kadar güvenmediği Allah’ın vaadinde durmaması mümkün mü, tabi ki hayır!

Demek ki Allah ahdinde duruyor, biz akıl nimetini kullanmayarak ahde vefasızlık ediyoruz.

Sizce de tam da bu zaman ve zeminde sormak lazım değil mi?

Neden bugün tüm batı birleşmişken Müslümanlar yaklaşık dört yüz yıldır birbirini yiyor?

Bakın kaçan da Allah diyor, kovalayan da.

Ölen de Allah diyor, öldüren de.

Sizce bu işte bir tuhaflık yok mu?

Sonuç; niteliksiz bir eğitimden geçmiş, düşünmesi ve aklını kullanma şansı elinden alınmış, özgüvensiz milyonlarca genç nüfus. Sadece tüketici olarak kapitalistlerin ihtiyaç duyduğu bir millet! Ürettiği hiçbir şeyle tanınmayan, saygı duyulmayan bir kültür.

Çünkü Müslüman ülkelere yapılan her saldırıda, altına imza konulan her anlaşmadan, piyasaya çıkarılan her filmde, çok satan her kitapta asıl amaç bu.

“Bağımlı” ülkelerin ortaya çıkmasını sağlayarak onlar olmadan bir yaşamı cehenneme çevirmek.

Bugün ise bu dünyaya nerdeyse bin yıl hükmetmiş; geçmişten geleceğe, karanlıktan aydınlığa yürümesi gereken biz Müslümanlar; kendi inancımıza, dinimize yalan söyleyerek, kendi geçmişimize ve maneviyatımıza, sahip olduğumuz zenginliklerimize sırtımızı dönerek karanlığa gömülmek için can atar hale geldik ama bu tabloya rağmen dilimizden ‘lanet okumalar, beddualar’ da düşmüyor.

Tüm bu anlattıklarımdan yola çıkın ve elinizdeki parçaları birleştirin lütfen.

Suçlu kim?

Biz mi, onlar mı?

Adamlar fıtratlarının gereğini yerine getiriyor, peki biz bu işin neresindeyiz?

Gazze’de öldürülen 3324 çocuğun cesedinde bizim parmak izimiz yok mu dersiniz?

Peki, ne olacak derseniz?

Bence hiçbir şey!

Zira egemen güçler kötü adam rolünü, gözümüzün içine soka soka hakkını vererek oynayacak ve yeryüzünü haksızlığın, kötülüğün, zalimliğin fideliği haline getirmek suretiyle dünyanın kalan kısımlarında acziyet ve çaresizlik hislerini körüklemeye devam edecek.

Çünkü onlar kendileri gibi olmayan ve kendilerinden olmayan her yeri, her şeyi, herkesi yok edip dünyaya bir adalet getirebileceklerini sanıyorlar. “Ya bizimlesin ya onlarla” diye tırmandırılan fanatizm, insanlığı terörün karanlık koridorlarına hapsetse de bugün gördüğümüz tabloda Filistin sokaklarını kana bulayan gözü dönmüş şiddet, dünyaya ekilmiş nefret tohumlarının Kudüs bahçesinde meyve vermesidir.

Bizde ise birkaç gün daha hamasi nutuklarımız, diplomatik ilişkilerimiz ile gündemde kalacak; sokaklar beddua ve sloganlarla inleyecek ama sonra unutulacak. Ta ki yeniden gündem oluncaya değin. Ama sadece biz unutacağız ve şeytan amacına ulaşıncaya değin şeytanlığını yapmaya devam edecek.

Beni yakan ateş herkesi yaksın” mantığıyla dünyayı ateşe veren birilerine ateşin de gül bahçesine dönüşebileceğini ve üzerinde yaşadığımız bu toprakların bu samimiyete şahit olduğunu, bu geleneği mirasçısı olduğunu hatırlatabiliriz evet ama önce kendimizi fark ederek!

Yazdığımı anımsıyorum ama idrak tekrar ve ısrarda gizlidir gerçeğince yenileyelim…

Az biraz tarih koklamış biri olarak farkındayım;

Ne zalimin zulmü yalan, ne Müslümanların zafiyetleri yalan; hepsi gerçek!

En yalın gerçek ise esaret altında olanın aslında Kudüs değil; vurdumduymazlığımızla, hamasetimizle, tembelliğimizle, cellatlarımızla duyduğumuz aşklarımızla, tefrikamızla bizim esir olduğumuz!

Zira hepsi bir kova su dökse İsrail’i sel alacakken, vızıltıları İngiltere adasını sallayacakken rahatlarını ve saltanatlarını kaybetmemek için sus pus olanlar, yaşam ve zihin konforlarından zerre kadar taviz vermeyenler, 30.000 kişilik ordusuyla koca Bizans’a kafa tutan bir önderin ümmeti olduğunu iddia edenler, sıcacık evlerinden dua zincirleri kurarak kâğıda simit çizip martı doyuranlar Kudüs’e “bizim” diyor!

Kabul etmek istemesek de bizim sıkıntımız ne İsrail ne yahudi değil her tarafımızı kuşatan İsrailiyattır.

Yukarıda da andığım gibi “McdDonald’s” ta yemek yiyip, “Coca cola” ve “Nescafe” içerken, “Marlbora” sigarasını tüttürüp “Nestle” çikolataları yalarken, “Mercedes” ile gittiğimiz 7 yıldızlı “Müslüman otel”lerde “sefahat” içinde yüzerken, dolar ve borsayla birlikte “zikir” yaparken, TV karşısında birçok İslam ülkesinde çekilen “kanlı ve canlı darbe”li bir aksiyon filmi izlerken dışardaki Kudüs’e tabi ki kör kalırız!

Ne diyordu Allah(cc);

"... musibet sizin başınıza geldiğinde, kendi kendinize "bu nereden geldi" diye soruyorsunuz öyle mi? De ki: "O, sizin kendi eserinizdir." (Al-i İmran, 165)

Ve boykot işine de gelip bitirelim;

Tamam, kabul haydi boykot edelim.

Ama dilimize doladığımız 3 -5 marka olmasın bu boykot.

Bize yakışır bir halde adam gibi olsun.

Bankalardan başlayalım mesela. Öyle ya milli sadece iki devlet bankamız var ve diğerlerinin büyük sermaye çoğunluğu muhataplarımızda. Üstelik ülkede 45 milyon kredi kartı kölesi var. Artık bankacılık ş ve işlemleri yapmayalım ve adamlar bizim sırtımızdan para kazanmasın.

Sonra…

Hava yollarını kullanmayalım. Zira uçakları biz yapmadık. Uçak şirketlerinin de ortaklığında onlar olduğu için paramız onlara gitmesin.

Arabalara binmeyelim. Zira bizim ürettiğimiz arabada dahi onların parmak izi var. Diğer araçların da kim tarafından üretildiğini biliyoruz zaten.

Sonra…

Gsm şirketlerini kullanmayalım. Çünkü bunların da nerdeyse tamamı onların elinde.

(Devam edecek)

<