CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

FETHİ SEKİN 'İN RESMİ...

Fethi Sekin, şehit olmadan önce İzmir’de trafik polisiydi. O gün adliye kapısında görevliydi .

Evli , üç çocuk babasıydı.

1973’de Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Doğancık (Meleyan) köyünde  doğdu.  

Kuraklık sebebiyle devamlı göç veren bir köyde yoksul bir ailenin çocuğuydu.

*****

Fethi Sekin  okudu,   polis memuru  oldu.

Polis memuru olmadan  önce Baskil’i  gördü , sonra trenle  Fırat’ı geçti. Sonra Elazığ’ı,  sonra  Malatya’yı gördü.

Dünya atlasından dünyanın  uzayın sonsuz boşluğunda  dönedurduğunu , yaşadığı köyün  haritada bir nokta olduğunu  öğrendi.  

Fethi’nin  bileği kadar, hayalleri güçlü, duygulu biriydi. İlçede liseyi okuduğu zamanlarda  bazen Baskil istasyonuna iner , şefden , doğuya  ve batıya   giden trenlerin  hareket saatlerini sorar, bir gün kendisinin de buradan ayrılacağını düşünürdü. Köy yamaçtaydı. Kara dumanlarını sara sara ,hüzünlü düdüklerini çala çala  Baskil köprüsünden batıya doğru trenler geçerdi.  

Fethi,  köydeyken  dağda davar güttü. Tarlada arpa , buğday, nohut, mercimek, colban  biçti. Kaysı topladı, islim yaktı. Düğünlerde simsimiye girdi , kış bahara dönerken köy şenliğine katılır, bayramlarda cirit oynadı.

Fethi gelmiş geçmiş ataları gibi keklik besledi. Tüfek kullandı.

*****

 Çocukluğum bu coğrafyada bulunan bir  köyde geçti.Anam , babam , dedem ve dayılarım sağdı .

Ailenin tek erkek torunuydum. Dedemin,nenemin,teyzelerimin nazlısıydım.Buralarda çocukluğum  el bebek gül bebek geçti...

O zamanlarda nüfus azdı. Su ve ekmek herkese yetiyordu. Tohum bozulmamıştı.

Sebzelerin ,meyvelerin tadları bozulmamıştı.   

Haşhaş ekimi  henüz yasaklanmamıştı.

 Hemen herkesin  bir kekliği  vardı.

Köylülerin hali vakti yerinde idi.

Rahmetli dedemin , uzun kış geceleri yorgan yüklerinin arasından  çıkarıp hüzünlü bir hava tutturduğu uzun bir  kavalı vardı.  Yaşlı “pir”eler,  ocak başında topladığı  çocuklara,  gençlere kurt masalları  anlatırlardı.

Radyonun, televizyonun, dolmuşun, traktörün olmadığı basit zamanlar...

Topraklar henüz su  kuyularıyla  henüz delik deşik edilmemişti.

 Hayır- bereket vardı o zamanlarda.  Çünkü  “ şükür “ denen zenginlik henüz  kaybolmamıştı. Tütünleri vardı, kağıtları yoktu. Yokluktan eski okul defterleri sigara kağıdı olurdu.

Büyükler  yatsı namazını kılıp , verdiği nimetler için Allah’a  şükrederler sonra dışarı çıkar hava tahmini yaparlardı. 

Keklik , av , beştaş ve fincan oyunu bura insanının başlıca  eğlencesiydi.  Hayat burada  yalın ve sıradandı. 

Köyde  Kürtçe konuşulur.  Türkçe okulda ya da askerde  öğrenilirdi .

Çocukluğumda  kürt kelimesini hiç duymamıştım. Şehirde,  evde Kürtçe  kullanılmadığından unuttum. Üniversitede duyduğumda  hayret ettim.

Milli Şef’in , “ Vatandaş, Türkçe konuş! ” talimatıyla bu dilin  nasıl  yasakladığını öğrendim. Büyüklerin dediğine göre, Arap yazısı yasak olduğundan Jandarma baskınında Kur’an minderi altına saklanıyor, mecbur kalındığında  üzerine  oturuluyordu...

Gene de insanlarımız ,   Çünkü  “bir Allah” vardı ve “bütün insanlar Ademin çocukları ” idiler.

Yeminleri  bile  Hûda’ nin “tek”  olduğuna vurgu yapıyordu.

Yetmişli yıllardan sonra her şey bozuldu. Hayır bereket kalmadı. Akıllı yaşlı adamlar kayboldu. Bereketli topraklar baraj gölü altında kayboldu.

Kapitalizm ,tarımı yok ediyordu. Köylerden şehire akın başlamış, köyler gittikçe ıssızlaşıyordu.

*****

Fethi de , ayrımcılığın , fitnenin yerleşemediği bu toprakların çocuğuydu. Herkes şehire göç ediyordu. Şehrin parlak ışıkları, zahmetsiz bir hayat vaat ediyordu.

Düşündü ,taşındı . Şehire gidecek, orada yaşayacaktı.

Üniversiteye gidemedi. Polis okuluna gitti,polis   memuru  oldu.

Memleketini , ülkesini, birlik ve  beraberlikle yoğrulmuş ortak tarihini ,  kültürünü   ve  onun üzerinde yükselen “dini İslam “ın  al bayrağını canı gibi sevdi ve korudu,tabancasını sevdiği insanları korumak için taşıdı. 

Evlendi. Dünya güzeli bir ailesi oldu. Çocukları bir meşe ağacı gibi hür ve kökleri bir meşe kökü kadar sağlamdı.

 O her zaman anasını atasını , aradı sordu. Gönüllerini aldı.

 Mesleğini severek yaptı. Görevini başıyla beraber bidi.  Cani sıkıldığında  kendi kendine  türküler mırıldanırdı. 

Fetö ’ den ise  hep uzak durdu. İnsana, ülkesine, bayrağına  hizmet etti. Çok sevdiği üniformasıyla, övünerek  daima  güleç yüzle resimler çektirdi. 

Terör onu köyünden çok uzakta İzmir’de  bir adliye kapısında yakaladı. O tabancasını çekti, alçakların ağır silahlarına karşı  mermisi bitene kadar ateş etti. Muhtemel bir katliamı önledi. Mermisi  bitince de şehit düştü. Onu yerden kaldırmak için koşanlar, onun fotoğraflarındaki   gibi   gülümsediğini gördüler.  Kulaklarına inanamadılar; yakınlarda rahmete giden annesi için yaktığı o ağıdı duyar gibi oldular:

Ana seni çok özledim

Sen bu şehrin en güzeli

Kalk gidelim  evde babam bekler

Ana ana kurban ana

Ana ana hayran ana...

****

Fethi Sekin ’ in  fotoğrafları görevini yapmış olanların huzur , sükuneti  ve rahatlığıyla bizlere hep gülümseyecek...

O  insanlarına güven hissini verenlerden bir şehit, bir kahramandır...

Yalnız değiliz ,onlar her zaman elleri tetiktedir;  şehitler ölmemişlerdir... 

Allah Rahmet eylesin...

 

<