FİLM ŞERİDİ GİBİYDİ
2 farklı konumdaki ekip sahadaydı. Birisi yukarıda, diğeri aşağıdaydı. Birisi hesap, kitap, matematik yaparken; öteki ununu elemiş, eleğini asmıştı. Bursaspor ekonomik anlamda zor günler yaşasa da geçen haftaki galibiyetiyle ligde kalmayı garantilemişti. Oysa ki, Fenerbahçe’nin daha 3 galibiyet alması gerekiyordu zirveye tırmanabilmesi için. Bu sebeble Fenerbahçe’de hem teknik heyetin üzerinde hem de futbolcuların omuzlarında inanılmaz bir stres yükü vardı. Anlayacağınız tepeden tırnağa stressiz olan taraftı Bursaspor. Çok da iyi oynadılar Kadıköy’de. Kendilerini aştılar kafalarının rahat olması sebebiyle.
Fenerbahçe oyuna iyi başlamıştı. Oyunu da yönlendiren taraftı. Ancak o stres faktörü belini büktü ev sahibinin. İlk yarım saatte Alper ve Giuliano etiketli ufak tefek kıpırdanmalar oldu ama bu skor için yeterli değildi. 28-29-30’da herkesin bir anda adrenalini yükseldi. Önce Guiliano’nun kafası, sonra karşı atakta Battalla’nın en sevdiği noktadan golü yapamaması, hemen sonrasında nerdeyse aynı pozisyonda Joseph’in görüş açısı iyi olmasına rağmen attığı cılız şut hedefi bulmktan uzaktı.
35’de Fenerbahçe golü yeseydi suçlusu kim olacaktı? Yanlışı yapan Kocaman mı yoksa pas hatası yapan Atıf mıydı? Artık Fenerbahçe korner atışlarını kullanırken ne pas yapsın ne de iki oyuncu korner direğinin orda dursun. Ne kadar anlamsız bir taktik! Otomatikman bir oyuncunuzu atıl duruma düşürüyorsunuz haliyle. Oysa ki birini ceza alanına yollar gol ararsınız ya da orta sahaya gönderir olası bir kontra atağa karşı savunmanıza ekstra kuvvet hazırlamış olursunuz. Volkan’ın cesareti belki de maçın dönüm noktasıydı. Yusuf’a da teşekkür etmeliler. Allah’tan ayakları dolandı. Yoksa Fener’in hali haraptı. 37’deyse Topal’ın kafa golünü çıkaran oldu Ertuğrul. Kalpler en hızlı şekilde, “Gol,gol,gol” diye atarken gol bir türlü gelemiyordu. Doğru yerde, doğru zamanda buluşmuştu meşin yuvarlakla genç oyuncu. Kalan 13 dakikada Fenerbahçe yoğunluğunda geçse de, kaçan fırsatlara rağmen yüzde yüz pozisyonlar göremedik maalesef. İlk yarının en iyileri Şener ve Hasan Ali’ydi kanımca. Rakip ceza alanına gelen servisler takımın ikinci santrafora ihtiyacı olduğunu hissettirdi. Benim öngörümdü. O yüzden Valbuena tek başına oyunu çözemeyebilirdi. Kocaman hem Fransızı hem de Fernandao veya Janssen’i oyuna alabilirdi. Ancak Badu’nun yerine giren Ekoko’nun ofansif ve hücümcu bir oyuncu olması Kocaman’ı tedbirli olmaya da yöneltebilirdi.
NELER KAÇTI NELER!
Valbuena değişikliğiyle yetindi Kocaman. İkinci santrafora gerek duymadı. Valbuena her yedek kalışında olduğu gibi oyuna hateketlilik getirdi yine girdikten sonra. Skertel kaçırdı, Soldado kaçırdı, Giuliano kaçırdı, Topal kaçırdı…Kaçıran kaçıranaydı. Valbuena’nın enfes frikiğini müthiş bir reflekle çıkardı Harun. Şener’in mutlak golü ceza alanı içinde kaçırması resmen eşyanın tabiatına aykırıydı. Şaşılacak şekilde birbirleriyle gol kaçırma yarışına girmişlerdi sarı lacivertli oyuncular her ne hikmetse. Kimilerimiz çok beceriksizdiler diyecekti, kimimizse kısmetsizler diye hormurdanacaktı. Hani yerleşmiş ya futbol lisanının lügatına o muhteşem deyim; “Topun canı istemiyordu” Bursaspor’un fileleriyle buluşmayı nedense!
Goller kaçtıkça Bursaspor’un şampiyon olduğu sezonun son maçını izler gibiydim. Film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden adeta. Neler kaçırmıştı Trabzonspor’a karşı Fenerbahçe o sezon. Tüm oyuncular teker teker pozisyonları harcarken, Onur kalesinde devleşmişti adeta. Benzer şeyler oluyordu Kadıköy’de. Ağırlıklı olarak Fenerbahçe’li oyuncular kaleyi bulamazken ya da bulduklarında isabetsizken, kaleyi tutturduklarında da sahneye çıkıyordu Harun başrol oyuncusu olarak. Tarih tekerrürden ibaret mi olacaktı yoksa kalan dakikalarda Fenerbahçe şeytanın bacağını kıracak mıydı?
DOĞRU TERCİH FERNANDAO OLMALIYDI
İşin tuhafı bu kadar baskıya rağmen, onlarca kaçan golden sonra bir klasik durum daha hasıl oluyordu. “Atamaya atarlar”dı klasiği yine gerçekleşti Saracoğlu’nda. Fenerbahçe 0-1 gerideyken çift santfora da döndü. Fakat Kocaman’ın zamanlaması da yanlıştı tercihi de. İlk yarı sağ soldan gelen, özellikle Hasan Ali ve Şener ortalarına gol vuruşu yapmak adına oyuna Janssen değil Fernandao girmeliydi. Her ne kadar Hollanda’lı oyuncu kırmızı kartın mimarı olsada haftalardır hem oynamıyordu hem de son oynadığı 1-2 maçda az süreler almıştı. Fernandao, Soldado’nun forma girmesiyle formasına hasret kalmıştı. Ancak Kocaman’ın tercih noktasındaki temel değerlendirmesinde kendine şu soruyu sorması gerekiyordu; “Hasan ve Şener bu kadar iyi oynarken, ceza alanına servisler bu kadar üst düzeydeyken, santrafor olarak kim oyuna girmeliydi?” Kasımpaşa maçında oyun 1-1 giderken Aykut hoca 62. dakikada Vincent-Valbuna ikilisini aynı zamanda oyuna sokmuştu maçı çevirmek adına. Hatta 81. dakikaya kadar Soldado ile birlikte 3 santraforla oynamıştı. Bence ikinci 45 başlarken Valbuena ile beraber Fernandao da oyuna girmeliydi.
Sow’a gelince. Valbuena’nın duran top servisinde yaşadığı şansızlıkla golü kendi kalesine gönderdi ne yazık ki. Ancak 71’de ki pozisyonda golü bulabilirdi. 92’de Topal’ın müdahalesi olması kafa golüyle skora 1-2’ye taşımak üzereydi neredeyse. 99’da eğer pozisyon ofsayt olmasaydı ve denk getirebilseydi, defalarca Fenerbahçe adına attığı rövaşata gollerinden birini bu sefer kendi takımı Bursaspor adına atacak ve Fenerbahçe’nin şampiyonluk umutlarının bitmesine sebeb olacaktı. Helal olsun Moussa’ya profesyonelce mücadele ettiği için. Ayrıca hem Fenerbahçe’li hem de Bursaspor’lu futbolculara şükranlarımızı sunmalıyız. Bizlere İngiliz Premier Lig tadında bir mücadele seyrettirdikleri için. Şampiyonluk heyecanı hala devam ediyor. Ne mutlu biz futbolseverlere!