CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

FIRTINADAN SONRA...

Akşam yemeğini yedim, lokantadan çıkmak üzereydim. Dışarıda hava aniden karardı , bir
gürültü koptu...
Lokanta çalışanları, bir kaç kız öğrenci ayağa kalkıp korkuyla dışarıya doğru yöneldiler...
Batıdan koparak şehri teslim almaya gelen kara bulutlar korkunç gürültülerle fırtınalara,
kasırgalara , tsunamilere eşlik ediyor.
Ara sokaklardan öfkeyle ana caddelere inen yağmur suları burada adeta bir nehire
dönüşüyor. Sel suları kanunsuz , kuralsız önlerine gelen her şeyi yere yıkıyor, parçalıyor ,
denize doğru sürüklüyor!..
Şehri esir alan küresel bir terör olayıyla karşı karşıyayız sanki...
Akşamüstü evlerine giderken aniden bastıran şiddetli yağmurdan korunmak için sığındıkları
saçak altlarında, dükkânlarda mahsur kalan insanlar , öfkeli karanlık suları seyrediyorlar.
Birden bir çatırtı koptu ; ceviz iriliğindeki dolu parçaları , linçten kurtulmak için kanuna
sığınmış bir tecavüz zanlısını kovalıyor sanki ; zanlının ölümüne ölümüne; başına başına
vuruyor.
Olmadı; dehşet hırsını alamamış olacak ki , dükkân kepenklerini , vitrinleri, pencere
panjurlarını, lokanta kapılarını, arabaların kaportalarını, camlarını zorluyor , tekmeliyor
durmadan..Fırtına öcünü alamamış, hırsından ağlayan bir mağdur yakını gibi...
Bu statükoyu paramparça etmeye, gelen devrim öncesi fırtınaya benziyor...
Herkesin dili tutulmuş...
Polisler, belediye zabıtaları kulübelerinin küçük karanlık pencerelerin arkasında endişeli
gözlerle dışarıda olup bitenleri seyrediyorlar.
Bir kadın ağlayan küçük çocuğunu bağrına basmış sel sularını aşarak geçmeye çalışıyor. Küçük
bir köpek suda sürükleniyor...
Genç bir kız yağmur altında , tepeden tırnağa suya kesmiş; gülüyor. Kara çarşaflı Afrikalı bir
kadın yalınayak suları yarıp geçiyor.
Sular kabararak hızla köprü ayaklarını zorluyor...
Sürüklenen bir işyeri levhası, kara bir mankenin kopan kolu, kağıtlar, kartonlar, kırılan ağaç
dalları, yeşil yapraklar denize denize doğru sürükleniyor...
Mahsur kaldığımız lokantanın ince uzun yaşlı garsonu bir civanmertlik gösterdi. Tezgah
altından bir tomar naylon poşet çıkarıp verdi. Bizi kapının önüne kadar uğurladı. Diğerlerini
bilmiyorum; poşetleri ayağıma geçirerek besmele ile yola çıktım.
Rıhtımlara gelene kadar bir nice badireler atlatarak Üsküdar vapuruna ulaştım. Üsküdar
vapuru ıslanmış iğne atsan yere düşmez bir kalabalık ile doluydu.
Vapur hareket etti.
Üsküdar’a indiğimde Beşiktaş’taki vakanın aynen burada da cereyan etmiş olduğunu
teessürle müşahede ettim.
Suları durduramayan belediye ekipleri tepeden tırnağa muşambaya bürünmüş suları güya
durdurmaya çalışıyorlardı. . Sular ise durmayıp doğruca denizlere koşuyordu.
Her tarafta kırılan ağaçların dalları, yaprakları yüzüyor, kanalizasyonlar artıkları dışarı
taşıyordu...
Sularla mücadele ede ede otobüs durağına ulaştım.
Durakta sıraya girmiş otobüs bekleyen bir çok ıslanmış yaşlı genç, işçi , memur ,ununu eleyip
eleğini asmış huzursuz bir emekliyle karşılaştım.
Öğretmenlikten emekliymiş. Kendi ifadesine göre yaşı seksen beşti . Sinek kaydı telaşıyla
biraz hava almak için dışarı çıkmış , bedava seyahat kartıyla Çengelköy- Üsküdar vapuruna

binmişti. Yolda vapurların çarpışmalarına şahit olmuştu. Siyah gözlüklü şapkalı bir adamdı.
Hanımı evde kalmış. O da memur emeklisiymiş ve o da kendisi gibi bin beş yüz lira
alıyormuş. Bu yüzden evi ve çocuğu hiç olmamış.
Batıdan yükselen kılıç artığı bulutları göstererek;
-Daha da kötü olacak ! Daha bu ne ki, dedi. İntikam alıyor, dedi.
Moral bozucu bir kahin gibi kehanetine devam etti;
-Boşanmalar artacak, gençler iş bulamayacak, zenginler daha zengin, fakirler daha da çok
sürünecek , dedi. Kara gözlüklerine baktım. Bunamışlar gibi devam etti;
-Bunlar aptal ! Bunlar salak ! Gidip tankların altına yatıyorlar...
-Sen hiç zengin çocuğu gördün mü şehit olmuş? Ne şehidi ! dedi. Ona göre;
-Böyle gelmiş böyle gider...
Adam sanki özel bir irade tarafından moral bozmak için yola salıverilmişti.
Otobüs gelmiyordu bir türlü. Duraktan ayrıldım. Ayaklarım , pantolon paçalarım ıslaktı.
Minibüse bindim.
Yol boyunca fırtına sonrası kırılan ağaç dalları, yığınla yapraklar, çöp yığınları arasında
amaçsızca gezinen insanlar gördüm.

<