SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

GAZETECİLER VAKFINDAN TAŞAN DAMLALAR

Önemli olan neye, nasıl baktığımızdır.

Doğru bildiğimiz yanlış ve yanlış bildiğimiz doğrularla yaşıyoruz.

Salgın bir hastalık olan Covid-19’un ölümcül sonuçlarını devamlı izledik ve izlemekteyiz. Müdahale konusunda sağlık altyapısı, sağlık kadrosu ve hastaneler alanında sosyal etkileşimin doğrularına, yanlışlarına şahit olduk..

Bu salgın hastalığı en az zararla atlatma açısından kısıtlamalı günler yaşadık.. Sokağa çıkma kısıtlamalarıyla normal çalışma düzenleri bozuldu.. Sosyal izolasyonlar, kurumların da çalışmalarını sekteye uğrattı..

Vakıf toplantıları da Sağlık Bakanlığı’nın uyarıları ve hükümet kısıtlamaları doğrultusunda, iki yıldan beri gecikmeli olarak yapıldı.. Elektronik ortamda vakfın tüm hizmetlerinin kusursuz yerine getiren (TGC) Gazeteciler Sosyal Dayanışma Vakfı da bir duraksama dönemi yaşadı.

“NEDEN VAKIF?” diyeceksiniz.

ÇÜNKÜ: Vakıflar Türk Toplumunun insanlığa değerli bir armağanıdır.

Çağımızın hızlı yaşantısı içerisinde yardım veren kuruluşların, buna göre kendilerini uyarlayabilmeleri çok defa zor olmaktadır.

Kurumların ayakta kalmalarının tek şartı, zamanla yarışmaktır.

Hizmetlerin hareket noktası bu olmakla beraber biliyoruz ki, soyut kanunlarla, onun maddeleriyle kurumları yönetmek, zaman içerisinde olumlu sonuçlara götürmüyor..

KALEMLERİN BİRLİKTELİĞİ

Onurlu kalemlerin ve yürek birlikteliğinin kaynaştığı saygın bir şefkat kurumu olan GAZETECİLER SOSYAL DAYANIŞMA VAKFI, yarım asırlık bir ömre sahiptir.

Kuruluşu 16. Şubat 1973’dür.

Vakıflar iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, dayanışma ve yardımseverliğin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir.

YAŞLANMAYAN KALEMLER

Tarafsız, bağlantısız yargı nasıl demokrasimizin olmazsa olmazı ise Medyada rejimin vazgeçilmez güvencesidir.

Ancak, bunun sağlanması, gazetecilerin gelecek güvencesinin şuur altında nakşedilmesi ile olabilir. Bunun da yolu, her baskıya karşı mensup olduğu VAKIF’tan göreceği dayanışmadır.

Gazetecilerin mutfağında emeklilik köşesine çekilen meslektaşlarımızın sayısı hızla artmaktadır. Mesleklerindeki aktif hizmetlerinden emekliliğe geçişlerinde, ne hazindir ki, “unutulmuşluk” derin bir yara oluşturuyor..

Herhangi bir gazete yönetiminin, “Arada bir gel, birikimlerinden toplumu aydınlat.. “ düşüncesi, acaba kaç emekli gazeteciye nasip oluyor?..

BU GERÇEKLER YAŞANIYOR..

Her hastada görüntü farklıdır. Gazetecilik mesleğindeki hastalıklar ise derin düşündürücüdür. Çünkü meslek yıpratıcıdır. Gazetecinin yaşamı bir maske altındadır. Kalem tutan, yahut fotoğraf makinesinin askısını omuzunda taşıyan bir meslek düşününüz. Haber nerede, siz orada. Hangi olayın ne zaman çıkacağı belirsizdir. Ayaklarınız koştuğu ve aklınız bu yarışı sürdürdüğü müddetçe varsınız.

Hep koşacaksınız. Bir adım geride kalmayacaksınız. Adımlarınız bunu başaramazsa, korkutucu gerçekler karşınıza çıkacaktır:

“İşsizlik..”

Sığınacağınız, meslekle ilgili bir dayanışmayı bulamayacaksınız. Cansız bir yapı içinde kaldığınızı fark edeceksiniz. Bundan sonrası teferruat..

Meslekteki yeteneğiniz ne  olursa olsun, günlerce, aylarca rol teklifi bekleyen sahne, perde sanatçılarının sabırlı bekleyişlerine itileceksiniz. Kaderinizi zorlamaya başlayacaksınız. En yakınınızda güven beslediğiniz meslektaş dostların, oyalayıcı vaatlerine takılıp kalacaksınız. 

Günün birinde, içinizdeki sessiz tanığı konuşturacaksınız. O size, bir zamanlar medyadaki yaşantınızın kimyasal çözeltisini karşınıza çıkaracaktır. Meslek yıllarında, gazete yönetimlerinin “aferinleriyle “ yaşamının soğuk duş etkisini hissedeceksiniz.. Adam kullanma sanatını en iyi şekilde beceren bir gazete işverenin, ömrünüzü ziyan eden bir “doğrama makinası” olduğunu anlayacaksınız. Medyadaki dramın bir “teferruat” kişiliğine  bürüneceksiniz.

Gazetelere  alınmış, kullanılmış, örselenmiş, yıpratılmış, hatta dışlanmış, nice meslektaşlar, aynı teferruatın acı kaderini yaşamadılar mı?

Bab-ı Âli’de doğmuş pek çok gazetenin mutfağında yaşanan aylık maaş olaylarının, teferruat cephesi böyle başlar. Emeklerinin karşılığını almayan, gazete muhasebelerinin önünde, hiç olmazsa avans alma ümidiyle esaret duyguları yaşayan gazetecilerin geçmişleri unutulamaz.

Bütün bu olaylar, bir basın emekçisinin dış yüzeyindeki, sıkıntıların emaresi sayılan derin kabarcıklara benzer.

Bir doğa yasasıdır: Gelecek bilinmez. Ama, gazetecinin geleceği, mesleğine daha ilk adımını atarken, getirilip önüne konulur..

Vakfı, dar günlerinde bir sığınak çatısı olarak gören meslektaşlara, kısıtlı destek yardımlarından başka bir katkı sunulamıyor.. Ama, çalışılıyor. Emekli Gazetecilerin üzerinde, “yama” gibi duran zıtlıkların aşılması için projeli çalışmalar yapılıyor..

Bakalım projelerin hayata geçirilmesinde, hangi yardımseverlerin yürek seslerini duyabileceğiz. İnanıyoruz ki, yüreklerinde gazeteci sevgisi yaşatan pek çok kimse, yasal mirasçısı bulunmayan mülkleri üzerinde, bir “bağış” söz konusu olduğunda, bu tercihlerini esirgemeyecektir.

Vakıfların sosyal huzurun sağlanmasında etkinlikleri büyüktür. Bu kurumlar önemli ekonomik bir güç olarak 3’ncü sektörü temsil ederler.

Üzülerek söylemek isteriz ki, elli yaşın süreci içinde bulunan bu vakfa, elli defa başvuruda bulunulmasına rağmen vergi muafiyeti tanınmamıştır. Bunun bedeli ağır olmuş, gönlü zengin vatandaşlar, gelir vergisi engelinden bağışta bulunamamışlardır.

Bugün için söylemek gerekirse, vergiden muaf olmak için vakfın durumu bütün prosedürlere uymaktadır. Taşınmaz mal varlığı ve resmi bankada fon kaynaklı yatırımı mevcuttur.

Proje aşamasında olan “Medya Kültür” merkezi girişimlerinin ne durumda olduğunu, Bir zamanlar, Basın İlan Kurumu’ndan yararlanan emekli gazetecilerin beklentilerini, gelecek yazımızda ele alacağız..

<