GELECEĞİN SAĞLIK AYARLARINI YAPAN HEKİMLERİMİZ..
Hastanelerin ticarethaneye dönüştürüldüğü, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının güç koşullarda hizmet verdiği bir dönemde istekler, beklentiler bitmiyor. Hastalar, gereksiz engellerle doktorların sağlıklı mesai veremediklerini görüyor.. Doktorlar üzerine çeşitli yorumlar yapıyorlar. Hekimler, hastalığın araştırılmasını ön planda tutuyor ve elektronik cihazlarla organlardaki belirtileri anlamakta ısrarcı oluyorlar. Bu nedenle, basit bir tedavi için hasta, servisler arasında devamlı uygulamadan geçiriliyor. Bunlar için de ayrı bir ücret ödemesi yapılıyor.
Oysa eski tababette el yordamı, göz ucuyla, yahutta dinleme aleti steteskop’la hastalar muayeneden geçirilirdi. Ender hallerde röntgen istenirdi.
Çağımızda doktorlar riskli bir mesleğe hizmet veriyorlar. Tedavi merkezlerinde hastaların yoğun talepleri karşılanamıyor. Muayene çilesi çeken hastalar, sorunları tam anlatmaya yeterli vakit bulamadan elektronik cihazlara yönlendiriliyor. Şifa bekleyenlerin hastanelerde karşılaştıkları atmosfer böyle..
Bu görüntüler çoğunlukla özel hastanelerde “sağlık tepkisi” olarak ortaya çıkmaktadır.
Bütün hastalıklarda; hastalara şifa dağıtan hekimlerin bilgi birikimleri, teşhis yetenekleri, mahir elleri, kimseden alkış beklemez. Kutsal bir mesleğe hizmet veren hekimlerimizin tek ilkesi, insanı yaşatma ödevidir. Ancak, doktorlar da hizmetlerinin karşılığını tam olarak alamamaktadır. Kadro ve maaş yetersizlikleri de ayrı problemdir.
Mevlana bir insanlık sevgisi ortaya koymuştur. Doktorlarımız daima böyle bir sevgi yumağı içinde, sağlıklı yaşamın mimarı olmuşlardır. Sağlık sorunlarını iyileştirmek için köklü bir reforma ihtiyaç vardır. Geçici önlemlerle beklenen reformlar maskelenmemelidir.
Beklenen de, özlenen de bunlardır.
Hekimlerimiz, huzur içinde olmalıdır ki, hastaneler sağlığın iflas ettiği kurumlar haline dönmesin..
İstanbul’daki devletin veya vakıfların kontrolündeki sağlık kurumlarının eski yapılarını gözümün önüne getirdiğim için hep tedirgin olurdum. Bu yıl, tatil nedeniyle bulunduğum Labseki ve Çanakkale’de iki muhteşem devlet hastanesiyle karşılaştım. Labseki, Çanakkale’nin ilçesidir. Yeni asma köprü bu çevrede kurulmaktadır. Beton direkleri denize monte edilerek inşaatı hızla ilerlemektedir. Labseki Devlet hastanesi, köprüyle burun buruna yakın bir tepe üzerindedir. Çanakkale Devlet Hastanesi daha büyük ve gerekli sağlık bölümleri mevcut olan mimari bir düzene sahiptir. Halkın beğenisi, takdir seviyesindedir.
Doktorların gözlerinin projektör gibi hastalar üzerinde dolaştığını, hastalıkların izlerini tesbit için değerli görüşlere, ihtisasa sahip bulunduklarını, mesleğim gereği hissederim.
Labseki Devlet Hastanesi’nin acil servisinde yaşlı, yorgun ve mesaisinden bunalmış hekimler yerine gözleri pırıl pırıl ışıldayan, genç, enerjik ve moral yüklemesini iyi bilen doktorları görünce insanın içine bir ferahlık çöküyor. Bu bir güven meselesi olmalıdır. Aslında güven duygusu, en doğru iyileşme aracı olmalıdır. Buradan genç doktor İremcan Şahin Hanıma bir açık teşekkür gönderiyorum.
Hasta, kendisini dinlediği vakit kırk türlü hastalık üretir. Ama, doktorlar, kırkbirinci hastalığı da keşfetmeye muktedir insanlardır.
BİR DOKTOR FIKRASI
Doktorlar, mesleklerindeki şifa duygularına bağımlı olarak insan rütbesi ayırt etmeden görevlerini yaparlar.
Genelde, bu tip doktorlara halk arasında “fukara babası”derler.
Yaşlı bir doktor, gece yarısı kapısını çalıp, hastaya gitmesini isteyen bir vatandaşa pencereden seslenir.
-“Paranız var mı?”
-“Doktor bey acele ediniz. Ücretinizi fazlasıyla ödeyeceğiz.”
-“Şu anda hali vakti yerinde bir hastaya gidecek kadar sağlıklı değilim. Mahalledeki diğer doktora gidiniz..”
DÜŞÜNDÜREN SÖZLER.. “Gençlikte günler kısa yıllar uzun, yaşlılıkta ise yıllar kısa, günler uzundur." (Panin”)