GELİN BAYRAM OLALIM-1
2022 yılı Ramazan ayı veda etmek üzere.
Zira hayat, hiç ara vermeden devam ediyor ve zaman, belirlenmiş ecele doğru hızlı bir şekilde akıyor.
Hafızamızı yoklayalım, geçen sene bu vakitlerde pek çoğumuzun dilinde bir dua vardı:
“Rabbim nice Ramazanlara hayırla eriştirsin.”
Ama bu duayı edenlerin bir kısmı ve “âmin” diyenlerin nicesi bu senenin Ramazan’ını göremeden göçüp gittiler dünyadan.
Zira Kitabullah’ın genelinde kendini akıp giden hayatın ortasında bulan insana o beklenmedik kesintiyi en başından hatırlatmak için “ölüm” kavramı “hayat” kavramından önce zikrediliyor; “varlığının kesintiye uğrayacağı o an, hemen yanıbaşında seni bekliyor” mesajı ile birlikte.
Bu yüzden dua ipine temennilerimizi boncuk boncuk dizsek de seneye bu zamanlar Ramazan yine gelir, ama biz burada olur muyuz o belli değil.
Ancak Ramazan-ı Şerif’in gelmesi ile birlikte her sene güzel memleketimizde iki tür Müslüman profili ortaya çıkıyor. Allah’ın emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını bilerek, farkındalıkla ve tahkik ruhu içinde uygulamaya çalışan kardeşlerimizi tenzih ederek bu iki grup insan profiline baktığımızda göreceğiz ki;
Birincisi; dinin hükümlerini bilmeyen, daha çok anne ve babasından gördüğü gibi ibadet eden İslâm iddiasındaki kardeşlerimizin durumu. Bu grubun İslâmî yaşantısı daha çok taklide dayalıdır. Bu gruba dâhil olan kişi ailesinden ve gelenek göreneklerden öğrendiği kadarı ile Ramazan-ı Şerif’in önemini bilir ve elinden geldiğince ihya etmeye çalışır. Normal zamanlarda namaz kılmamasına rağmen Ramazan-ı Şerifte 5 vakit namazını ikame etme gayreti içerisindedir. Bunun yanında Ramazan ayının neşesi teravih namazlarına da devam eder. “Kuran Ayı” olan Ramazan-ı Şerif’te Kur’an-ı Kerim okumaya başlar ve mukabeleleri de kaçırmaz. İnfakın önemini biliyorsa sadaka vermeyi de ihmal etmez. Ülkemizde Ramazan-ı Şerif’in 27. gecesi olarak belirlenen bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni de güzel bir şekilde ihya ettikten sonra Mübarek Ramazan-ı Şerif’in son günlerini de geçirerek Ramazan Bayramı’na ulaşır. Ramazan-ı Şerif’in son günü ile beraber 1 aydır içinde bulunduğu yoğun manevi atmosfer de sona ermiştir.
İkinci grup kimselerin Müslümanlığı mecazîdir ve sadece nüfus cüzdanındaki haliyle kâğıt üzerinde bir Müslümanlıktır bu. 11 ay boyunca İslam karşıtı faaliyetler yürütmekle beraber Ramazan-ı Şerif’te Müslüman kisvesine bürünürler. Rollerini de çok güzel oynadıklarını itiraf etmek gerek. 11 ay boyunca İslâm’ın aleyhinde adeta birbirleri ile yarışan bazı televizyon kanalları ve gazeteler Ramazan gelince hemen herkesten daha çok Müslüman olurlar.
Ancak Allah, (başta kendi nefsim) İslâm iddiası içinde olan herkese Kur’an-ı Kerim’de, “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyat, 56) buyurarak yaratılışımızın ve hayatımızın gayesini belirtiyor.
Ayetin hükmünce anlıyoruz ki kulluk, devamlılık ister; onda kesinti olmamalıdır. Yani dünyalık işlerimizde kullandığımız tatil, izin, istirahat gibi unsurlar Allah’a kullukta geçerli değildir. Kullukta, şartlara göre özel kurallar ve ruhsatlar olabilir sadece.
Dolayısıyla insan, ergenlik çağından ruhunu teslim edinceye kadar Allah’a kulluk yapmakla mükelleftir. İbadet ve iyiliklerde devamlılık, Rabbin rızasına kavuşmanın en önemli anahtarıdır. Bu sebeple salih amelleri ısrarla devam ettirmeli ve hayırlarda yarışmaya gayret göstermeliyiz.
Bu konuda ariflerin “kitab-ül kübra” dedikleri kâinat kitabı bize aslında kulluğun nasıl olduğunu, olması gerektiğini çok açık örneklerle sunmaktadır.
Misal; güneş, “ben bugün doğmayacağım” diyebilir mi? Hayır!
Gece, “hayır Yarabbi ben bugün kararmak istemiyorum” diyebilir mi? Hayır!
Peki ya yaz mevsimi “hayır Yarabbi ben bu sene ısıtmayacağım, kış mevsimi bu sene canım hiç üşütmek istemiyor” dese aklınız alır mı? Almıyor değil mi?
Çünkü kâinatta insan dışında her şey sistematik bir düzen içinde kendi işini salise şaşmaksızın yapmakla mükellef kılınmış ve adeta programlanmıştır.
İyi de ya bizler?
Ruhen bağlılık yaşadığımız bu güzelim ayda elde ettiğimiz kazanımları neden sadece bu aya mahsusmuş gibi yaşarız? Mağfireti bol Mevlamız “Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr 99) emriyle kulluğun ömürlük olduğunu bildirmiyor mu?
(Devam edecek)