M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

GELİN BAYRAM OLALIM-2

Ramazan-ı Şerif’te dinî şuur kazanmış insan, müslümanlığını Ramazan ayı ile sınırlayabilir, Ramazan’dan Ramazan’a Müslüman olabilir mi? Ramazan ayından sonra gömlek çıkarır gibi dinî hayatı eski gaflet gömleğini giymeye yönelebilir mi?

En büyük kayıp, Allah Teâlâ’nın bütün kullarının mağfirete kavuşmaları için rahmetini sağanak gibi yağdırdığı bu ayda, hiçbir şeye kavuşamamak; en büyük zarar da Ramazan ayında kazanılan sevap ve güzelliklerin, sonrasında kaybedilmesi değil midir?

Nasıl ki Rabbimizin bizlere ihsan ettiği el, ayak, göz, kulak gibi nimetlerden sadece Ramazan ayında istifade etmiyor, onları ömür boyu kullanıyorsak Allah Teâlâ’nın emirlerine olan itaatimiz ve yasaklarından kaçınmamız da sadece Ramazan ayına mahsus kalmamalı, son nefese kadar sürmeli değil midir?

Bu yılki Ramazan mektebinden mezun olmak üzere iken anlamalıyız ki;

Ramazan ayı hayatı nasıl yaşayacağımıza dair bir sahnedir sadece. Nefsin nasıl tezkiye edileceğini, aç kalarak açların halinden anlamayı, susuz kalarak kâinatta verilen en büyük nimetlerden birinin su olduğunu benliğimize anlatan, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanın nasıl aciz ve zavallı bir varlık olduğunu hatırlatan bir film şerididir.

Yani Allah bu ayda -haşa- egosunu tatmin etmek için kullarını aç ve susuz bırakıyor değildir. Orucun gayesi ayrı bir yazı konusu olsa da biz açlık, susuzluk ve çaresizliğin ne olduğunu 1 ay boyunca yaşadığımız halde halen insanlar yoksul, çaresiz, aç, kimsesiz ise bizim oruç anlayışımızda bir sıkıntı vardır. 

Zira ezici bir çoğunluğun sadece açlık ve susuzluk olarak addettiği Ramazan ayının asıl gayelerinden biri yeryüzünden yoksulluğu, açlığı, yetimliği yok etmek ve ısrarla andığım gibi Allah’ın istediği cenneti infak, paylaşım, kardeşlik ruhu içinde bu dünyada inşa etmektir. 

Bu yüzden kim ne derse desin bu dünyada cenneti inşa etmek için mücadele etmeyenlerin cennet beklentisi sadece bir ütopyadan ibarettir.  Çünkü İslam, bireysel konfor alanında yaşanacak bir din veya yaşam biçimi değildir. Acziyetimizin tüm inceliklerini farkettiğimiz ve bu farkındalıkla elde ettiğimiz kazanımlar etrafımıza rahmet, merhamet, şefkat, adalet dağıtmıyor; geçirdiğimiz Ramazan ayı bize bu kazanımları sağlamıyor ve elde edilmesi gerekn bu kazanımları geriye kalan on bir ayda yaşamamıza vesile olmuyorsa sadece midemize oruç tutturmuşuz demektir. 

Peki ne yapmalıyız?

Ramazan’ı ay olarak bitirebiliriz ama onun aşkını ve heyecanını bitirmemeliyiz. Ramazan’a veda ederken mü’min, asla ibadete ve itaate veda etmez, edemez. Bilakis hayırlarını devam ettirebilmek için Rabbi ile ahdini daha da sağlamlaştırmaya ve yaratıcısıyla bağını kuvvetlendirmeye çalışır.

Bu yüzden de bir mektep olarak addedebileceğimiz Ramazan ayındaki kazanımları, ihlası, takvayı, itikadi ve teslimiyeti hayatın akışına salmamız gerekiyor. Zira kâinatta hiçbir varlığın kendisine yüklenen görev ve sorumlulukları “hayır yapmıyorum” demek gibi bir lüksü yokken bu güzelim dini sadece 1 ay yaşamak gibi bir lüksümüz bulunmuyor. Elimiz, ayağımız, gözümüz, kulağımız vel hasıl-ı kelam tüm organlarımız nasıl ki yaşadığımız sürece bize hizmet etmekle mükellef ise; o organlardan sadece birinin yokluğu bizi eksik ve yarım bırakıyorsa aynı mükellefiyet ve bütünlük kullukta da söz konusudur.

Öyleyse “din güzel ahlâktır” düsturunu şiar edinerek kul olmanın şuuru ile bize hibe edildiğini sandığımız emanetlerin hakkını eda etmenin ve zamanı geldiğinde bu emanetleri nasıl kullandığımızın hesabını vereceğimizin bilinciyle yaşamak; bunu kal (söz) ile değil hal (davranış) ile aile efradımızdan başlayarak ilkin yakın çevremizden akabinde de ulaşabildiğimiz tüm insanlık alemine yaymak zorundayız.

Bu ayda okuduğumuz Kur’an-ı Kerim’i günlük istisnasız en az 2 saat okumayı alışkanlık haline getirmeli ve öğrendiklerimizi hayata tatbik etme çabasında olmalı, malımızı temizleyen infak, sadaka ve yardımlaşmayı bir yaşam tarzı haline getirmeliyiz.

Bize sunulan nimetler içinde ihtiyacımız dışındaki her şeyden hesaba çekileceğimiz konusunu unutmamalı, ağzımıza aldığımız her lokmada, israf ettiğimiz her damla suda, fazladan aldığımız her giyside, beğenmeyip dolaba attığımız her ayakkabıda, günlük çöpe attığımız 17 milyon ton ekmekte (TÜİK 2019 verileri) fakirin, fukaranın, yetimin, düşkünün hakkı olduğunu unutmamalıyız.

Aylık kazancımızın ihtiyaç dışında kalan bölümü ile yetimlerden başlayarak infak etmeyi bir yaşam tarzı haline getirmeli, her anı ve saniyesi canlı yayında olan ve kayıt edilen bu emanet yaşam içinde tüm bunların hesabını verebilecek şuur ve bilince ermeliyiz.

Aile efradımızdan başlayarak her şeyi Allah’a havale etmek yerine O’nun görevlendirdiği bir kul olduğumuzun bilinci ile tüm olumsuzlukları gidermek adına canla başla mücadele etmeli, kötülüğün kanser gibi yayıldığı bu çağda “iyilik” iddiasında isek “pasif iyilikten” aktif iyiliğe” adım atmalıyız.

Her şeyin “1” ile başladığı gerçeğinden yola çıkarak yetemediğimiz zamanlarda küçücük bir sivrisineğin koca cüssemize bir gece boyunca nasıl eza ettiğini anımsamalı, “her zorlukta bir kolaylık olduğu” müjdesini yol haritası edinerek bize yüklenemeyeceğimiz yükün asla yüklenmediğini anlamalı ve bu yaşamda hoş bir sada bırakma gayretini son nefesimize kadar sürdürmeli ve “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” (Fecr,28) müjdesi ile her anımızı bayrama dönüştürmeliyiz.

O yüzden “asıl Ramazan yeni başlıyor” idraki içinde bayram sabahından başlayalım gönüllerimizi Ramazan eylemeye. 

Bırakalım herkes bayram etsin, biz bir yetimin, bir yoksulun, bir yolda kalmışın, bir düşkünün, bir kimsesizin, bir darda kalmışın, bayramı olmaya niyetlenelim. Bir küçük hediyeyle, umulmadık bir yardımla, bir cebe (kendimizden bile gizli) sıkıştırdığımız üç beş kuruş harçlıkla, muhabbetin kaynağı olacak içten bir tebessümle, küslükleri yok edecek samimi bir selamla, yetimin başında şefkatle dolaşan bir avuç, yüreğine konduracağımız bir tebessümle, hiç olmazsa bir telefondan merhaba deyivermek suretiyle nice insanın bayramı olabileceğimizi unutmayalım.

“Günahsız geçen hergün bayramdır” der İlmin kapısı Hz.Ali(ra) bu kez biz bayram olalım. Kimbilir belki de Ramazan olamayışımızın mahcubiyetini, kulluğu hakkiyle yerine getiremeyeşimizin ezikliğini bir başkasına bayram olmakla telafi edebilir, rıza makamına erebiliriz o zaman!

Rabbe kul, Hz Muhammed Mustafa(sav) ‘ya ümmet ve tüm yaratılmışa hizmetkar olabilme duasıyla. 

(Bitti)

<