GRİP...
Üzerinize afiyet gribim. Hayat kalitem düştü. Yatıyor, kalkıyorum. Biraz dolaşınca kendimi bitkin hissediyor, tekrar yatıyorum. Başımı yastıktan kaldırdığım yok.
Günlerdir uyuyamıyorum.
Hastalığımın dördüncü günü devriyesi. Saat gecenin ikisi. Başım ağrıyor , boğazım yanıyor , burnum çeşme , vücudum kırgın. Dökülüyorum resmen...
Kalktım, bu hastalığa nereden düçar olduğumu düşünmeye başladım..
Buna ilişkin en ciddi veriler geçen cumartesi gününe ait...
Traş olmak için mahallemizin berberi İsmail’e gittim. İsmail saçımı bir güzel kısalttıktan sonra her zamanki gibi aynı naif soruyu sordu ;
-Sakal traşı da olacak mısın ? Ben de her zamanki naiflikte ;
-Hayır olmayacağım, dedim.
Bunun üzerine İsmail ayrık otuna dönmüş bıyığımı makina ile kısaltıp, makasla kulak çevreme şekil verdi. Kaşlarıma düşen akları, kulaklarımda göveren ak kılları temizledi.
Ve sıra burnuma geldi...İkindi güneşi dükkanın vitrininden ılık süzülüyor, mayışmışım.
Edindiğim bilgilere göre berber koltukları herkes üzerinde geçici de olsa böyle bir etkiye sahipmiş.
Ellemedim. İsmail bildiğini okur zaten Okusun...
Burun kılları için icat edilmiş kalın bir dolmakaleme benzeyen cihazı burun deliklerime soktu. Burnum etkilenip kaşındı. Cihaz uzamış kılları çatır çutur öğüttü. Etrafa bir kıl yanığı kokusu yayıldı.
Bu cihaz Çin’de imal ve ithal edilmiş bir adet kumanda piliyle çalışan bir cihazdır.
Uyandığımda artık çok geçti. Berber bu cihazı steril edilmeden herkesin burnuna söküp, gribi yaygınlaştırıyordu !
Bu yaptığın iş mi İsmail? Ne var ismail , tembellik etmeyip de bu cihazı milletin burnuna sokmadan önce alkolle steril etsen kıyamet mi kopar?
Yaktın beni İsmail !
Sebebim sensin !
Şimdi ben seni ne yapayım? Seni kime şikayet edeyim?..