İBRAHİM GÜLEÇ

İBRAHİM GÜLEÇ

Gün-ce / Dikkat dikkat!

Türkiye referanduma koşuyor.

Sonuç ne olur, bugünden kestirmek zor...

Evet mi, hayır mı?

Orasını bilemem, ama bildiğim bir şey var o da hangi sonuç çıkarsa çıksın Türkiye bunu hazmedecektir.

Türkiye bu referandum telaşesinden önemli bir olguyu kaçırmak üzere...

Oda dünyada yeni oluşan siyasi ve ekonomik konsept...

Trump'un seçilmesiyle birlikte dünyada konjonktür değişti.. 

Liberalizmi bile sözcük sayan bir sistem, nasyonal sosyalist bir yapıya doğru evrilmekte.

Kelimelerin içinde sosyalist  ibaresinin varlığına takılmayın...

Marx'ın ütopyasıyla uzak yakın pek ilişkisi yok...

Belki belki, 'ezilmişlerin hakkı' kavramıyla bir paralellik kurabilirsiniz...  

Marx'ın "evrensellik kuramı"na taban tabana zıt bir sistem...

Tam açılımını henüz bilmiyoruz.

Görebildiğimiz kadarıyla "Samuel Huntington'un Medeniyetler Çatışması" kuramından hareketle, "önce düşman yaratmak sonra da , tüm  çıkar mekanizmasını kendisine doğru yontmak" diye tarif edebiliriz..

Kaba bir anlatım oldu ama, şu ana kadar Trump'un  yaptıklarından elde ettiğimiz çıkarımlar bunlar...

Bu sistem geliştiğinde ne olabilir?

Tüm Dünyayı, özellikle Çin ve Avrupa'yı büyük ekonomik buhranın yani devasa bir sosyalist ekonomik kriz ve kaosun beklediğini söyleyebiliriz.

Özellikle Almanya bu konuda hedef  ülke.

İşin ilginç yanı ise Trump'un kökeni ise Almanya..

Demek, nasyonal sosyalist yapı geninde var...

Trump'un aldığı  veya alacağını söylediği kararın temeli 2003 yılındaki "vergi kolaylığı" kararnamesine dayanıyor.

ABD sermayesi yükselen  "emek değeri"ne karşılık "daha ucuz ve yerinde üretim" esasına dayalı bir ekonomik modeli devreye soktu.

Bu şu demekti:

ABD'de üretilen mal "otomobil, beyaz eşya gibi dayanıklı tüketim araçları"nı ihraç etmek yerine önce sermaye ihraç etmeye yöneldi.

İhraç ettiği sermaye ile de  Avrupa (özellikle Almanya)ve Çin gibi ülkelerde (daha önce bu ülke Japonya idi) üretime başladı. 

Aslında bu üretimin gerçek amacı, ihraç ürünlerini yerinde üretmek  dolayısıyla daha ucuza üretip,  kısmen daha ucuza pazarlamak esasına dayalıydı..

Ancak zaman içinde iş tersine döndü...

Ucuza üretim, yüksek kar marjları sermayeyi daha ileri uçlara taşıdı..

Amerikan sermayesi Almanya'da, Çin'de ürettiği malı Amerika'da satmaya başladı.

Yani ABD'de, fabrikalar kapandı veya yenisi açılmadı,  üretim düştü, işsizlik hızla arttı.

Bu üretim öyle bir noktaya geldi ki, ABD'de neredeyse hiç üretim kalmadı. Çin’de üretilen parçalar, Türkiye'de monte edildi, Meksika'da ambalajlandı, New York'ta satışa çıktı.

Bunu önlemek için 2003'te çıkan "vergi kolaylığı" ile ABD dışında yapılan üretimden elde edilen kârların, ülkeye geri dönmesi halinde yeni imtiyazlar veridi.

Ancak ABD'ye dönen sermaye tüm çabalara rağmen yatırıma dönüşmeyince Trump, "ABD'de üretim, yerli üretim" stratejisine yöneleceğini açıkladı.

Yani dedi ki; Sizin ABD dışında ürettiğiniz tüm malların üzerine öyle bir vergi koyacağım ki, bu sınırlardan içeri giremeyeceksiniz. Hatta bir adım daha ileri gitti, tüm ithalat ciddi sınırlamalar getireceğini açıkladı.

Yanı ABD dışındaki tüm sermaye gruplarında Amerikan pazarında oyuncu olabilmek için ABD'de üretimi adeta zorunlu kıldı...

Peki bunca hengamenin Türkiye ile hatta referandum ile ne bağlantısı var?

Türkiye bu süreçte, kendi iç kavgası nedeniyle bu konu üzerinde hiç durmuyor...

Bu yukarıda sözünü ettiğimiz yeni olguya bile "ABD'de yaşanan siyasi ekonomik magazin" olarak bakıyor...

Peki bunun sonucu ne olacak?

Öncelikle tüm Avrupa'da ve ekonomik çarklarını ABD sermayesi ile döndüren Uzak Doğu ülkelerinde, büyük bir üretim ve işsizlik sorunu patlak verecek.

Özellikle, Almanya çıkışlı sermaye gittiği ülkelerden hızla geri dönecek ve kendi ülkesinde yatırıma yönelecek. 

Yani Trump'un ABD için oluşturduğu ekonomik model zorunlu olarak tüm Avrupa için geçerli olacak..

Tabi Çin, Japon ve ABD sermayesinin ABD borsalarındaki paraları da "ekonomik intikam veya zorunluluk nedeniyle" büyük ölçüde geri çekilecek ve dünya borsalarında ciddi bunalımlar yaşanacak.

Türkiye gibi üretimi  ve borsası yabancı sermayeye dayalı ekonomiler ciddi sarsıntılar yaşayacak.

Elbette dünya yaklaşan bu krize karşı bir önlem alıyor.

Türkiye'de bir önlem var.

Bakalım kurulan bu "varlık borsası" yaklaşan bu kasırgaya karşı bir çözüm üretebilecek mi.

Çünkü bu "Varlık fonu" üretim mekanizmalarına bağlı olmadığı için  dikkatli olma gerekiyor.

Kısaca Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olmayalım...

Çok derin analizler isteyen bu konuyu buraya sıkıştırmak pek kolay değil.

Belki içinden bir ipucu çıkarabilirsiniz...

Türkiye bunu tartışmak ve tedbir almak zorunda...

 

<