Günden Güne DOĞU AKDENİZ ve HATAY
Sevgili dostlar, Aristotales ( Aristo MÖ 384-322) ve Plato ( Eflatun 427-347) gibi
tarihe mal olmuş iki büyük bilim ve felsefe adamının öğrencisi olarak eğitim gören ve çok
genç yaşta tarihin en önemli savaşlarını kazanması nedeniyle “Büyük” ünvanı ile anılan ünlü
Makedon Kral İskender ( Aleksandr MÖ 356-323), Doğu’daki Pers Krallığı’nın
hakimiyetine son vermek için Trakya’dan doğu seferine çıktığında, yolunun üzerinde
savaşmak ve fethetmek durumunda bulunan en önemli yerlerden birisinin de İssos - Hatay
(Antakya ) olmasına özen göstermişti.
Doğu Akdeniz’in en stratejik konumu olmak özelliğine sahip Antakya’nın İssos
yöresinde, MÖ 333’de Pers Kralı Darius’a (III.Dara MÖ 381-330) karşı girdiği savaştan
zaferle çıkan Büyük İskender, bugünkü İskenderun İlçesine kendi adının verilmesini
sağlamıştı. (Mısır’ın İskenderiye şehrinin adı da Büyük İskender’in adından gelmektedir.
Filozof Diyojen “Gölge etme başka ihsan istemem” diyerek İskender’in kendisine vermek
istediği dünya nimetlerini reddetmiştir.)
Hatay’ın bu denli stratejik önemi, tarihsel süreç içerisinde yalnızca Makedonyalıları
değil Bizanslıları ve Anadolu’yu fetheden Selçukluları da ilgilendiriyordu.
Değerli okurlar, Selçuklular Anadolu’ya sanıldığı gibi Malazgirt Savaşıyla değil,
ondan çok daha önce gelmişlerdi. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan önce 1066 yılında Oğuz
Boylarından Selçuklu kumandanı Afşin Bey’in Murat ve Dicle’yi fethetmesinden önce 1048
yılında Erzurum Hasankale muharebesi kazanıldı. 1064 yılında ise Antakya fethedildi.
Bizans İmparatoru Romanos Diyogenis’in ( IV. Romen Diyojen 1030-1072 ) duruma
müdahale etmek amacıyla harekete geçmesi sonucunda 1071 yılında yapılan Malazgirt
Meydan Savaşı Alp-Arslan’nın (1029-1072) galibiyeti ile sonuçlandı ve Romen Diyojen esir
düştü.
Malazgirt Meydan Savaşı’nın kazanılmasıyla, zaten jeopolitik konumuyla Dünya’nın
en stratejik önemli özelliğine sahip olan Anadolu’yu Türklerin kaçınılmaz bir şekilde yurt
edinmesinin önü açılmış oluyordu.
Anadolu ile birlikte İran, Irak, Ortadoğu ve bir anlamda Hindistan’a kadar uzanan bir
coğrafyada doğu Akdeniz’e açılan en önemli konumuyla Hatay’ın ön planda bulunması
yalnızca uzak tarihlerde değil, aynı zamanda yakın tarihlerde de pek çok ülkenin ilgisini
çekmiştir. Bu devletlerin önde geleni 1. Dünya Savaşı’nı Türkiye’nin de kaybetmesi
sonucunda 30.Ekim.1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’ne dayanarak işgal
heveslerini ortaya koyan İngilizler ve Fransızlar olmuştur.
23.Haziran.1939 yılına kadar ayrı bir devlet ancak, Fransız işgalinde kalan Hatay, söz
konusu tarihte Hatay Millet Meclisi’nin aldığı karar sonucunda Türkiye’ye katıldı.
Değerli okurlar, Hatay’ın içinde bulunduğu konum nedeniyle hemen doğusunda yer
alan Suriye sınırları içindeki Afrin ve Münbiç’in de önem kazandığını görmekteyiz. Daha
güneye inerek Hatay’ın etrafını dolaşıp Akdeniz’e ulaşmak neredeyse imkansız gibidir.
Ortadoğu Coğrafyasında kontrol dışında kalan her bölge ayrı bir risk oluşturmak
potansiyeli taşımaktadır.
“Korkulu rüya görmektense uyanık durmak evladır.”
Esen kalın.