M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

GÜVEN ADASI OLABİLMEK! (2)

Peki çözüm ne? 

Çağlar ötesinden gelen “Nasılsanız öyle idare olunursunuz!” Nebevi ölçüsünü anımsamak lazım sanırım bu süreçte.

Nebevi ikaz kısa ve net aslında. İdarecileriniz de size benzer demektir bu.

Biz nasılsak bizi idare edenler / edecekler de öyle. Yanisi bizde ne varsa onlarda da o olacak. İlke, ahlak, tasavvur, feraset, basiret, anlayış, kabiliyet bizde ne kadar var ise onlarda da o kadar olacak. Zira bu insanlar başka ülkelerden gelmiyor, içimizden çıkıyorlar. Bizler vicdanlı isek onlar da vicdanlı. Bizler dürüst isek onlar da dürüst. Bizler merhamet sahibi isek onlar da merhametli. 

Öyle ya hepimiz bugün yeni bir medeniyet hamlesinden bahsediyoruz. Peki, bu hamleye ruh üfleyecek olan hakikati “taraftarlık” zihniyeti içinde nereden süzüp çıkaracağız?

Üç kıtada yaklaşık bin yıl dünya tarihine yön veren manevi dinamiklerin zenginliği üzerinde yaşam sürüyoruz. Sadece tarihe yön vermekle kalmadık; başka dinlerin, kültürlerin, medeniyetlerin birbirlerinden beslenerek, birbirlerini besleyerek sulh ve selâmet, hak ve adalet düzeni içinde nasıl bir arada yaşayabileceğini ortaya koyduk; aşılamamış, anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış, yeniden keşfedilmeyi bekleyen evrensel bir medeniyet tecrübesi armağan ettik insanlığa. Adalet, asalet, hakkaniyet, sulh, selâmet, fedakârlık, feragat, kanaatkârlık, kardeşlik gibi insanlığın insanca yaşamasını, insanca ve hakça bir dünya kurmasını mümkün kılan en kadim değerleri biz hayata geçirdik.

Batılıların bütün dünyayı sömürgeleştirdikleri, hiçbir kültüre hayat hakkı tanımadıkları, kültürlerin kökünü kazıdıkları bir zaman diliminde adalet, hakkaniyet ve kardeşliğe dayalı dünya düzenini biz armağan ettik insanlığa… Yani her zaman sulhun, silmin, selâmetin, hakikatin, dolayısıyla adaletin izini sürmüş bir medeniyetin çocuklarıyız. İnsanı insanlığından eden güç dünyasının değil, hakikatten süt emen yürek ülkesinin çocukları olduk. 

Dolayısıyla ortada keşfedilmeyi bekleyen muazzam bir medeniyet birikimimiz, insanlığa sunacağımız muazzam şahsiyetlerimiz; dünyaya yeniden adaleti, hakkaniyeti, kardeşliği armağan edeceğimiz nefis hikâyelerimiz var.

İşte bu birikimle hem ülkemizde hem de dünya ölçeğinde, insanlığa adaleti, hakkaniyeti, kardeşliği armağan edecek büyük projelere imza atmamız gerekiyor...

Bu yüzden hakikati her daim göz önünde bulundurarak, bütün zamanlara ve mekânlara, bütün çağrılara ve çağlara ulaşmamızı sağlayacak o muazzam 'yer’imizi iyi belirlemeli, belirginleştirmeli ve dünyaya bir şey söyleyeceksek, yerel değil küresel ölçekte konuşabilmeli, bütün insanlığı ilgilendiren evrensel cümleler kurabilmeliyiz.  

Söyleyeceklerimiz, bütün insanlığın ve varlığın sorunlarını ihata edecek nitelikte ve kapsamda, bütün insanlığın sorunlarına cevap verebilecek derinlikte ve çapta olmalı. Ancak bundan sonradır ki, yapacağımız köklü teşhislerin ve tespitlerin, sunacağımız uzun soluklu tahlillerin ve tasvirlerin, derinlikli tariflerin ve tekliflerin bir karşılığının olması söz konusu olabilir.  Dolayısıyla fikrimiz, zikrimiz, tercihimiz kim olursa olsun önceliklerimiz aynı olmalı

Nedir bu öncelikler?

Adalet, liyakat, ehliyet, istişare, tevazu, dürüstlük ve empati.

 Adalet... "Âlemlere rahmet olanı hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, Fırat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt bir koyunu kapsa) korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer'den sorulur!" diyebilen bir Hz Ömer (r.a)în sahip olduğu iman, korku ve teslimiyetin göğsünden aynı anda süt emen dindaşlarız biz.

 Liyakat… İnsanların dininden, inancından, meşrebinden, ırkından, mezhebinden, siyasi görüşünden, aidiyetlerinden, sadakatlerinden, kim olduğundan, kimin yakını olduğundan, kimin kartvizitiyle geldiğinden ziyade önce bu işi yapmayı ne kadar hak ettiğinin tek ve şaşmaz terazisi olarak liyakati benimsemek zorundayız.

Ehliyet… Emanetin ehline verilmesi bu din-i mübinin olmazsa olmazlarındandır. Hatta bir tık öteye geçerek ehliyetin olmadığı, emanetin ehlinde olmadığı vakitlerin kıyamet habercisi olduğunu ikaz eden Nebevi soluğun tepemizde durduğunu belirtmek ve hayatımıza yansıtmak zorundayız.  Etrafınızda toplananların, sizi onaylama vaktini hesap ederek başını sallamaya hazır bekleyenlerdense, size sizin yanlışınızı çekinmeden ifade edebilecek birikim ve şahsiyetteki kimselerden oluşması da üstü örtülemez bir ihtiyaçtır.

İstişare… Aldığımız her kararda en tepedeki yöneticiden en alt kademedeki memura kadar herkesin fikir birliği içinde olduğu durumlarda başarı da kazanç da bereket de kendiliğinden gelir. Yöneticiliğin hâkim olmak değil değer katmak olduğu bilinci içinde bunu tüm kurumlara aşılamak zorundayız.

Tevazu… Unutmayalım ki, işlenen ilk günah kibirdir. Devlet çarkının en büyüğünden en küçük dişlisine varana kadar her bir mekanizmasının, millete hizmetkâr oluş hususiyetini bütün tavır ve davranışlarında tablolaştırdığının ispatçısı, itirafçısı olacak kadar daha fazla tevazuya ihtiyacımızın olduğunun farkındalığını yakalamak zorundayız.

Dürüstlük… Devletin en büyük ihalesinden en ücra köşedeki herhangi bir mutfağa kürdan alımına varıncaya kadar her bir şeyiyle dürüst ve şeffaf olduğunu ülkede yaşayan herkes tarafından kabul edilmesine sebep olacak kadar daha fazla dürüstlüğe muhtacız. Oy ve gönül verenlerin tereddüt edeceği değil; nefret edenlerin dahi itiraf etmeye mecbur kalacağı kadar daha fazla dürüstlük olduğunda rahmet üzerimize sağanak gibi yağacaktır.

Empati... Birbirinden farklı düşünen insanları kutuplaşmaya itmeden, bölmeden, parçalamadan, ötekileştirmeden bütün endişelerini en ufak bir tereddüde mahal bırakmayacak kadar empatiye ihtiyacımız var.

Hayatı boyunca size ve sizi sevenlere empati nazarıyla bakmayı aklının ucundan bile geçirmeyenlere, bize çok gördüğünüz bir şeyi size ihsan ediyoruz dercesine değil; bilakis onları sizden ve temsil ettiğiniz değerlerden emin kılacak kadar büyük bir tevazu ve müsamaha içinde empati kurabildiğimiz vakit Allah’ın yeryüzünde kurmamızı istediği cennetin temellerini atmış olacağız.

Lafın özü; seçimden zaferle çıkacak kim olursa olsun bunlar yoksa var etmek, varsa artırmak, Türkiye'yi hasret kaldığı ufuklara taşıma hayalindeki kişilerin boyunlarında dünden daha ağır bir vebaldir. Seçimden zaferle çıkacak kim olursa olsun yeryüzüne diriltici ruhu yeniden üfleyecek bir devlet olabilmek için ne yapıp edip insanların gönüllerine girmek, sizi sevmeyenlerin dahi sarsılmaz güvenlerine sahip olmak borcundasınız.

İslâm iddiasındaki bireyler olarak Müslümanların bu ülkeye de dünyaya da verecekleri en önemli, en hayatî, en vazgeçilmez hakikat; Müslümanın herkes için, her kesim için güven adası olduğu olması gerektiği hakikatidir.

Dolayısıyla dünyayı ve insanların kalplerini maddî ordularla değil, manevî ordularla fethedebileceğimizin farkındalığı ile yeni bir dünyayı maddî güçle değil her hâl ve şartta hakikatin izini süren, hayatın her alanında hakikatin, dolayısıyla adaletin, hakkaniyetin yaşam biçimi olacağı, herkes için güven adası olmayı sunabilecek manevî güçle inşa edebileceğimizin erincine ulaşmalıyız.

Yineleyelim;

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ilahi ikazı hükmünce sadece gönül verenlerin tereddüt edeceği değil; nefret edenlerin dahi itiraf etmeye mecbur kalacağı kadar dürüstlük olduğunda rahmet üzerimize sağanak gibi yağacaktır.

Müebbet muhabbetle…

Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU

www.ridvansadikoglu.com 
(BİTTİ)

<