HACIVAT" GAZETESİ YAYINDA OLSAYDI..
Yaşı, 70’in üzerinde olanların aklını biraz gerilere kaydıracağım. Birazcık dersem hemen dünden, yahut birkaç yıl öncesinden söz edecek değilim. Şöyle hep beraber tarihi bir yolculuğa çıkalım.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de, çokça okunan halk tipi gazeteler vardı. Bunlardan en ilgi çekeni “Karagöz” ile Hacivat” gazeteleri idi. Sonraları bunlara “Köroğlu” ile Ali Dayı” gazeteleri de eklendi. Bu gazeteler gelenek ve törelerimize uygun yayın yaparlardı. Güncel olayları hiciv ve taşlamalar yoluyla iğneleyici sözlere bağlardı.
Hacivat ve Karagöz ikilisinin karşılıklı atışmaları çok kısa cümlelerle halka aktarılırdı. Cahil Karagöz’e karşı akıllı Hacivat tiplemesiyle halkın olaylara duyduğu ilginin heyecan yerleri genelde Kıraathaneler olurdu.
Karagöz’le Hacivat gazeteleri büyük boyun yarısı kadardı. Habere bağlı başlığın altında kocaman resimleriyle Hacivat’la Karagöz’ün birbirlerine sataşma halleri görünürdü. Savaş yılları olduğu için muhtemel Alman saldırılarına karşı milletin yüreğine ve iman gücüne cesaret doldurulurdu. Bunu da en iyi şekilde, halk tipi orta boydaki gazeteler yerine getirirdi.
Köyle, ilçeler ve şehirlerdeki kahvehanelerde, o günün olaylarını hicveden bu gazeteler çokça okunurdu. Halk, cahil Karagöz’ün, cahilce bir sözüne akıllı cevap uyduran Hacivat’tan edindikleri sözleri, bütün gün sohbet malzemesi yaparlardı. Örneğin, Alman panzerleri Avrupa’da dalga dalga yayıldığı haberini, yanlış algılayan Karagöz: “Yahu bunlar dalga geçecek yer mi bulamadılar” deyince Hacivat, onu akılsızlıkla suçlar ve cevabı şöyle olur:
“Bre ahmak! Bu tanklar yıldırım hızıyla giderken önüne geleni ezip biçiyor. Yani denizin dalgası gibi Avrupa’ya yayılıyorlar..”
Karagöz hemen söze atılır:
“Eyvah !. Biz de boğulmayalım..”
Gazetedeki karikatürün ifade ettiği anlamda konuşan Hacivat, sözü hemen milletimizin kahramanlığına ve “Mehmetciğimiz”in destanlaşan öykülerine bağlar:
“Hepimiz çelikten bir kaleyiz. Fevzi Çakmak paşamız, Trakya havalisini öyle bir kazıklattı ki, geldiklerinde kıçlarının üstüne otururlar!.”
Bu halk tipi gazetelerin önemine değinirken, özellikle şunu vurgulamak ortak bir fikir edinmeliyiz. Türkler asker bir millettir. Özgüvenleri yüksek ve cesaretleri aynı yüreklerde kabarıktır.
Günümüzdeki medya diline baktığınızda; geçmişteki “Karagöz, Hacivat, Köroğlu” gazetelerinin, özlemle anılacak değerleri fark edilmiyor mu?
O günlerin “Köroğlu” gazetesini de unutmayız.. Düşüneni de, düşünmeyeni de, “Milli Birliğe” sıkılmış yumruk gibi hazırlarlardı. Unutulmaz sözlerden biri de gazeteci Mehmet Faruk Gürtunca’ya aitti:
“Dokunmayın bu aslana!.”
Ortadoğu’daki Amerika’nın takındığı çirkin yüzüne ve tutarsız tavırlarına, en başta Türkiye akıl erdiremiyor. Sanki, Amerika sahnede komedi oynuyor. Güldürmek güzel bir şey ama, Amerika fazlasıyla gıdıklıyor. Dünyaya akıl dağıtan, barış hazırlayan bir Amerika yerine, doğrusunu, akıllılarında akıllarını karıştıracak şekilde “hokkabazlıklar” sergiliyor.
Karagöz’lü, Hacivat’lı gazetelerin yayını devam etseydi; onların mizah kazanında Amerika’daki beyinlerin nasıl fokur fokur kaynatılacağını görmüş olacaktık..
Bizim, akıl fikir ocağı kıraathanelerde de tam bir “cümbüş” yaşanmış olacaktı..
AMERİKAN AKLI
Adamın birine sormuşlar:
“Yahu, insan dinamit fabrikasının yanında ev tutar mı?”
“Öyle gerekti. Doktor sigarayı kesin olarak bırakmamı söylemişti. Başka türlü bırakamayacağım da..”
AMERİKAN ATASÖZÜ: “Çok kazanmak isteyen çok kaybeder.”