Hanımefendi (I)
Bir Çankaya Hanımefendisi..
Geleneksel değerleri modern bir hayatla birleştirmiş, ülkenin kurtuluşuna, Cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık etmiş bir kadın..
12 yıl Cumhurbaşkanlığı, 17 yıl Başbakanlık yapmış İsmet İnönü’nün güzel, zarif, cesur ve zeki eşi Mevhibe Hanım..
*** *** ***
1877-1878 Rus Harbi sebebiyle Bulgaristan Ziştov’dan İstanbul Süleymaniye’ye göç eden bir ailenin kızıydı. Kendinden önceki üç kızkardeşi gibi kendinden sonra doğan erkek kardeşi de hastalıklardan yaşamadı. Henüz dört yaşına girmeden babasını da veremden kaybedince annesiyle başbaşa kaldı. Dedesinin konağına yerleştiler. İlkokuldan sonra bir yıl daha okuyabildi. Aile meclisi daha fazlasına müsaade etmedi. On üçünde çarşafa girdi. On beşinde görücüler gelmeye başladı.
Mevhibe, İsmet’i komşu çocuğu olarak konağın kafes ardındaki penceresinden görüyordu. İsmet, Harbiye Nezaretinde kaymakam rütbesi ile görevli, dimdik yürüyüşü ve pırıl pırıl üniforması ile tüm kızların dikkatini çekiyordu. Çalışkandı. Harbiye’yi “altın maarif madalyası” alarak en iyi derece ile bitirmişti. Çalıştığı her yerde üstleri tarafından seviliyor ve takdir ediliyordu. Albay olup Diyarbakır 1. Ordu Kurmay Başkanlığı’na tayini çıktığında evlenme kararını verdi ve annesinin tavsiye ettiği Mevhibe ile 1916 Mart’ında evlendi. Nikah sonrası ilk konuşmaları kendi ağızlarından yaşlarını öğrenmek oldu. Mevhibe 19, İsmet Bey 32 idi.
İsmet Bey iyi bir askerdi. Kafkas ve Suriye cephelerinde görev yaptı. Mevhibe yıllar geçtikçe eşinin görev aşkının herşeyden üstün olduğunu anladı. Bütün subay eşleri gibi sabırla, özveriyle eşini beklemeyi, onu başkaları ile paylaşmayı öğrendi. Teselliyi İsmet Bey’in kendisine hediye ettiği piyanoyu çalmakta buluyor, cepheden mektup beklemekle günlerini geçiriyordu.
Mondros Mütarekesinin imzalanmasıyla, Harbiye Nezareti Müsteşarlığına görevlendirilen İsmet bu görevden kendi isteğiyle ayrıldı. Mevhibe yakışıklılığı ve kıyafetindeki özenle dikkat çeken Mustafa Kemal’i ilk kez evlerinin yan penceresinden bu dönemde gördü. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’nın yeni doğan çocuğunu kucağına aldığında mahçup ve mutluydu. Kendisi de hamileydi. O yıl Ramazan’da hamile Mevhibe’nin yerine bir ay boyunca İsmet Bey oruç tuttu. Çocuğun ismini çok sevdikleri Ahmet İzzet Paşa’dan esinlenip İzzet koydular. Akabinde İsmet Bey, Mustafa Kemal’in direniş çağrısına uyarak Ankara’ya gitti.
Miralay İsmet Genelkurmay Başkanı olarak muharebeleri yönetip, isyanlarla uğraşırken İstanbul Hükümeti tarafından dine karşı çıkmış kişi ilan edilip hakkında idam fetvası verildi. Aile İstanbul’da baskılara maruz kalma endişesiyle vapurla Samsun’a ve uzun bir yolculuktan sonra İsmet’in baba memleketi Malatya’ya vardılar. Yolculuk tam kırk gün sürmüştü. İsmet, Malatya’ya geleceğini söylemişti ama ne gelen vardı ne de giden..
İnönü zaferleri memlekete umut verirken bebek İzzet iki yaşında hastalığa yenik düştü. Genç kadın kocasının yüküne yük eklememek için bu ölümü eşine söylemedi. Muzaffer komutan babasının öldüğünü öğrenmişti ama Malatya’daki biricik oğlunu da cephedeki binlerce vatan evladı gibi kaybettiğini bilemedi. İsmet Paşa karargah Akşehir’e taşınınca ailesini görmek için Konya’ya çağırdı. Mevhibe artık Paşa eşi olmuştu. Paşa eşini görüp çocuğunu göremediğinde “Herşey içime doğmuştu!” dedi.
İzmir’in düşmandan arındırılmasıyla Mevhibe Konya’dan ayrılarak, Göztepe’de kendileri için hazırlanmış denize nazır bir Ermeni konağına taşındı. Ama Mudanya ve Lozan’da görev alan İsmet Paşa yine ailesinden uzak kalmıştı. Lozan görüşmelerine ara verilince İzmir’e gelen Paşayı eşi üç ayda yaşlanmış ve saçları aklaşmış buldu. Paşayı yıpratan alışık olduğu muharebe meydanı değil, yabancısı olduğu diplomasi meydanı ve yalnızlıktı. Sonunda Lozan ikinci tur görüşmelerine beraber gideceklerdi.
Trenle Bandırma’ya, vapurla önce İzmit’e sonra İstanbul’a geçildi. Yolculukta Mevhibe namazını ihmal etmedi. İstanbul’a geldiğinde eski tanıdıklarında milli mücadelenin heyecanının değil, günlük dedikoduların ve hayat koşturmacasının daha etkili olduğunu gördü, şaşırdı. Onlar için Anadolu başka bir dünyaydı. Çekingen, gelenek ve göreneklerine son derece bağlı, dindar, kapalı bir çevrede yetişmiş Mevhibe’nin Lozan’da modern ve üretken Türk kadını için bir model olmasının zamanı gelmişti. İsmet Paşa eşinin peçelerini atarak, çağdaşlık mücadelesine destek vermesini istiyordu. Mevhibe yeniden yapılanan bir toplumun vitrinine geçecekti.
Mevhibe Sirkeci’den trene binerken bir akrabası iş isteğinde bulundu. Bunu Paşa’ya iletince de fırçayı yedi. “Ben seni bunun için mi yanıma aldım?” diyen Paşa ödün vermediği ilkeleri hatırlattı. Mevhibe yıllarca kendisinden ayrıcalık bekleyenlerle iltimas kabul etmeyen eşi arasında kalacaktı.
Mevhibe’nin Lozan’da en kaynaştığı kişi diğer delege Doktor Rıza Nur’un eşi İffet Hanım oldu. İffet Hanım ona sosyal ilişkilerde rehberlik ediyor, Mevhibe artık bir erkek görünce odasına kaçmıyordu. Batılı kadınlar farklıydı. Rahat giyiniyorlar, erkeklerle hayatı ortak kullanmaktan hiç rahatsız olmuyorlardı. Bütün bunlara rağmen İsmet Paşa’nın Fransızca öğrenmesi için tuttuğu erkek hocayı Mevhibe kabullenemedi. Paşa da ısrar etmedi.
Fırsat bulduklarında Paşa ile Mevhibe Lozan’da gezinti yapıyorlar, güzel binaları, parkları, çiçekleri, atları, otomobilleri, şık bay ve bayanları hayranlıkla izliyorlardı. Paşa memleketi bu hale getirmenin zorluğunun farkındaydı ama uğraşacaktı. Mevhibe, Lozan’da tekrar anne olacağını öğrendiğinde mutluluktan uçuyordu. Bu mutluluk Lozan’da şerefli bir barışın imzasıyla perçinlendi. İmza esnasında geniş şapkasıyla yüzü açık oturan Mevhibe Osmanlı kadın modelinden çok farklıydı. Diğer bir mutlu haber olan Latife Hanımın hamileliği ise söylenti olarak kaldı.
Üç buçuk aylık yorucu Lozan maratonu sona ermişti. İsmet Paşa’nın tüm ısrarlarına rağmen Mevhibe vatana Avrupalı bir kadın gibi dönmeyi reddetti. İstanbul’da trenden kolları saçaklı pardösü ile indi. Başını sıkmabaş tarzında şifon eşarpla örtmüştü.
Mevhibe için Lozan beraberliği evliliklerinin savaşın ateşinden uzak geçen ilk sakin devresi olmuştu. Lozan sonrası Paşa sayesinde gördüğü sevgi ve saygı ile Paşa’ya karşı duyduğu minnet hissi bir kat daha artmıştı. En büyük kaygısı kocasına layık bir eş olabilmekti.